Güzel Bir Hafta Sonu Dileriz

Kısa Kısa'da yeni bir Hikaye

Yolunacak Kaz?..

Sağlıcakla Kalın

×

Loading...
LÜTFEN KULAK VERİN "COVİD" TEHLİKELİDİR

















SON YAZILAR :
Loading...


Dünya Tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dünya Tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Haziran 2022

Portekiz Coğrafi Keşifleri

Portekiz Coğrafi Keşifleri (1415-1542), 15. ve 16. yüzyılda Portekizliler tarafından dünya çapında özellikle denizde yapılan coğrafi keşifleri tanımlar. Bu dönemde Portekiz, Afrika Kıtasının etrafını Ümit Burnu yoluyla dolanıp Hindistan’a giden doğu yolunu keşfetmiş, bu sayede Güneydoğu Asya’nın neredeyse tamamıyla temas kurmuş, Afrika’nın bazı bölgelerini sömürgeleştirmiş, Brezilya’yı keşfetmiş ve Çin’e, Avrupa’dan giden ilk ticari ve diplomatik elçileri göndermiştir.                                                                                                                                                  Coğrafi keşiflerin nedenleri                                      Portekiz’in uzun sahil şeridi, çok sayıdaki liman kenti ve uzun nehirleri bu ülkeden çok sayıda denizcinin yetişmesine uygun bir ortam sağlamıştır. Avrupa’nın güneybatısında bulunan bu denizci millet Orta Çağ boyunca coğrafi keşiflerde öncü roller üstlenmiştir. Portekizli tacirler ülkelerinin konumu yüzünden ticari ağlarını kara yoluyla genişletemeyeceklerini anladıklardan dolayı denizciliğe büyük önem verecek ve bu şekilde İngiltere, Flandre, İtalya ve Hansa Birliği kentleriyle deniz ticaretine başlayacaklardır. Bağımsızlıklarını uzun süren kanlı savaşlardan sonra kazanan Portekizliler, egemenliklerini genişletecekleri sömürgeler aramış ve ilk girişimleri Afrika’da olmuştur. Kuzey Afrika’da Müslüman Berberilerin bulunması burada yapılan sömürge savaşının Hristiyanlık adına yapılan kutsal bir savaş kisvesi altında gerçekleştirilmesine imkân tanımıştır. Coğrafi keşiflerin zorunluluğun en önemli nedeni çok pahalı olan doğu ticaret yollarıydı. Bu ticaret yolları Akdeniz'de güçlü İtalyan cumhuriyetleri olan Venedik ve Cenova tarafından ele geçirilmişti. Kara yolu ise Osmanlı İmparatorluğu'nun güçlenmesiyle birlikte kapanmıştı. O dönemde en kâr getiren ticari ürünler olan baharat ve ipek ancak doğudan getirilebiliyordu ve baharatlar özellikle tıp alanında Avrupa’da çok aranan ham maddelerdi.
Portekiz ekonomisi, Müslüman devletlerle olan komşuluk durumundan oldukça faydalanmıştı. Gelişkin bir para ekonomisi kurulmuş, kırdaki ve şehirdeki işçiler ücretlerini mal karşılığı olarak değil para karşılığında alıyorlardı. Tarımda iş bölümü yaygınlaşmıştı; buğday Fas’dan ithal edilirken, önceden buğday ekilen tarlalara üzüm, zeytin veya şeker pancarı ekimi yapılıyordu. Portekiz, Müslüman ülkelerle yoğun ticari ilişkileri sayesinde farklı kültürlere ve bilimsel deneyimlere açık haldeydi. Bu sayede özellikle başkent Lizbon, kozmopolitan bir şehir görünümündeydi. Bu sayede dönemin en uzman matematikçileri, deniz bilimcileri ve mühendisleri Portekiz’de bulunmayı tercih ediyordu. Portekiz yönetimi de bu bilimsel gelişme ortamını destekleyerek araştırma merkezleri açmıştı. Portekizli ve yabancı uzmanlar matematik, haritacılık ve denizcilik alanında önemli gelişmelere Portekiz’de adım atacaklardır.

Portekiz denizbilimi

Sık çıkılan seyahatler ve keşif gezileri sayesinde Portekizli denizciler ve kaptanlar denizcilikte hızla ilerleyecek ve aralarından dönemin en iyi astronomlarını, matematikçilerini ve haritacılarını çıkaracaklardır. Dönemin en öne çıkan bilim adamları arasında Pedro Nunes ile João de Castro sayılabilir.

Gemiler

15. yüzyıla kadar Portekizliler, sadece iç denizlere göre tasarlanmış olan gemilerle kıyılardan ayrılmadan keşif yapabiliyordu. Barka adı verilen bu gemiler küçük ve dayanaksızdı, tek mendirekli ve sabit kare şeklindeki yelkeniyle manevra kabiliyeti oldukça sınırlı bir ulaşım aracıydı. Özellikle güçlü rüzgârların bulunduğu okyanus yolculukları için uygun değildi. Bu gemilerle ancak sınırlı keşifler yapılmış ve Madeira Adaları ile Azorlar keşfedilebilmişti. Ayrıca Afrika kıtasında günümüzde Moritanya olarak bilinen bölgeye kadar gidilebilmişti.

Portekiz’in coğrafi keşifleri yapmasını sağlayan en önemli gelişme karavela olarak bilinen geminin tasarlanıp üretilmesi oldu. Bu gemilerin tasarımları balıkçılar tarafından kullanılan kayıklardan alınmıştır; yön vermesi daha kolay olan bu gemiler 50 ile 160 ton ağırlığında ve 1 ile 3 direkliydi. Ayrıca her türlü rüzgârda ilerlemeyi sağlayan üçgen tip yelkene sahipti. Geminin mürettebat ve yük kapasitesinin sınırlı olması bir sorun yaratsa da başarısına gölge düşüren bir etken değildi.

Okyanus ötesi yolculukların başlamasıyla birlikte daha büyük gemiler de imal edilmeye başlandı. Önceleri ticaret gemileri olarak tasarlanan ve büyük gemi anlamındaki “nau” ismiyle anılan bu büyük gemiler kıyılardaki korsanlık yüzünden donanmada da kullanılmaya başlandı. Gemilere top kullanımı için küçük pencereler açıldı. Ayrıca zaman içinde geliştirilen bu model gemiler yıllar içinde 200 tonluk yük kapasitesini 500 tona çıkardı.

Kozmografi

13. yüzyılda yıldızlarla yön bulma bilinse de daha çok Güneş'in konumuna göre yön bulma kullanılıyordu. Yıldızlara göre yön bulmakta Portekizliler de tüm Avrupalılar gibi Araplardan öğrendikleri teknikleri kullanıyor, astrolob ile kuadrant sayesinde yön buluyorlardı. Ayrıca Güneş'in yüksekliği ile yıldızların konumu ölçmeye yarayan ve Jacob’un asası adını verdikleri ilkel bir sekstant kullanıyorlardı. Ayrıca Güney Yarıküre'de keşifler başladığında yıldızların konumu değiştiğinden dolayı buna göre yön bulmayı başaran ilk Portekizliler 1471 yılında João de Santarém ve Pedro Escobar oldu. Ancak elbette yön tayininde ve koordinatlarda sürekli olarak düzeltmelerin yapılması gerekiyordu.

Potekizli denizciler sonraları astronomiyle ilgili tablolar oluşturdular ve okyanus yolculuklarında kullanılmak üzere hassas ölçüm aletleri tasarlamışlardır. Denizcilikte çığır açan bu tablolar sayesinde Portekizli kaptanlar artık sadece enlem değil boylamlarını da doğru hesaplayabilmekteydiler. 1496 yılında astronom Abraham Zacuto tarafından kaleme alınan Almanach Perpetuum adlı tablo kitabı Vasco de Gama ile Pedro Alvares Cabral tarafından da kullanılacaktır.

Denizcilik teknikleri

Portekizliler, kıyılar boyunca yaptıkları keşiflerin yanı sıra okyanusa doğru da seferlere çıkarlar ve bu sayede meteorolojik ve denizin durumuyla ilgili önemli bilgiler toplarlar. Bu sefeler sırasında Madeira Adaları, Azorlar ve Sargasso Denizi'nin Portekizlilerce keşfedildiği bilinmektedir. Bu seferler sayesinde okyanusa dair önemli bilgiler ve deneyimler biriktirdiler, bunlar arasında;

Okyanus akımları ve akıntı şekilleri

Okyanustaki rüzgâr yönü ve rüzgâr hızı

Okyanusta saat yönünde dönen kuvvetli sarmal rüzgârlar  sayılabilir.

Haritacılık

Prens Henrique’in emrindeki haritacılardan önde gelenlerden bir tanesi de Katalan haritacı Abraham Cresques’in oğlu Jehuda Cresques idi. Ayrıca Portekizlilerin en eski deniz haritası 1485 yılında Pedro Reinel tarafından yapılan portolan haritasıdır. Haritada Batı Avrupa’nın bir kısmıyla Afrika kıtası gösterilmekte, Diogo Cão’nun keşiflerine yer verilmektedir. Reinel bunun yanı sıra 1504 yılındaki haritasında boylamları ilk kez göstermiş ve ilk kez bir rüzgâr gülünü resmetmiştir.

Kendisi gibi haritacı olan oğlu Jorge Reinel ve Lopo Homem ile beraber bir atlas hazırlamaya başlarlar ve 1519 yılında basılacak olan ve “Lopo Homem-Reinés Atlas” olarak bilinen eser oluşturulmuş olur. Bu haritacılar zamanlarının en iyi haritacıları olarak değerlendirilmekte olduğu için İspanya Kralı V. Carlos onların kendisi için çalışmasını istemekteydi. Haritacılarına sahip çıkan Portekiz kralı I. Manuel Lopo Homem için yazılı bir yetkilendirme çıkartarak tüm Portekiz gemilerindeki pusulaların onun tarafından onaylanacağını ve düzeltileceğini bildirerek onu onurlandırıyordu.

Portekiz haritacılığı ve denizciliğinde önemli bir aşama da Batlamyus’un öngördüğü dünya modelinin bir kenara bırakılarak kıtaların coğrafi keşiflere göre resmedilmesi olur. Bu konuda öne çıkan kişi ise Fernão Vaz Dourado (c.1520-c.1580) olur.

Gemici Henrique

Ülkesinde bulunan uygun ortamı coğrafi keşiflere doğru yönelten kişi tahta çıkan Prens Henrique oldu. Portekizli kaptanlarının emrine neredeyse sınırsız kaynaklar veren Prens, onların en son bilgiye ulaşmasını ve teknolojik yenilikleri kullanabilmesi için kurumsal altyapıyı da kurdu. Yapılan coğrafi keşiflere mistik bir hava vermek için efsanevi bir şekilde bilinmeyen bir diyarda hüküm süren Hristiyan İmparator Prester John’un ülkesini bulmak ve onunla ittifak yaparak Kutsal Topraklar'ı Türklerin hakimiyetinden kurtarma amacını da dillendirmiştir.

Hindistan’a ulaşmak için bir güzergâh arayışı o öldükten sonra ciddi bir arayış konusunu olmuştur. Berberilerle yeniden savaşacak ve Ceuta’yı başarıyla savunacaktır. Ancak Kral I. Duarte zamanındaki Tanca Seferi'nde Portekiz Ordusu mağlup olacak ve geri çekilmek zorunda kalacaktır. Henrique’in kaptanları Afrika ve Atlantik Okyanusu'nu keşfetmeye devam edecekler, 1433 yılında Afrika’nın keşfedilmesi için çok önemli bir adım olan Batı Sahara’daki Cabo Bojador (Arapçası: Abu Khatar, Korkunun Babası) Burnu aşılacaktır. Afrika’nın derinliklerine ilerlenerek 1434 yılında ilk Afrikalı köleler Portekiz’e getirilecek ve oldukça kârlı bir ticaret olan köle ticareti başlatılmış olacaktır. 1445 yılında Senegal ve Yeşil Burun Adaları keşfedilecek ve 1446 yılında Sierra Leone’ye kadar gidilecektir. Keşifler aynı zamanda batıya doğru da genişler, bu seyahatler sırasında Portekizli denizciler Sargasso Denizini ve muhtemelen de Nova Scotia kıyılarını görmüşlerdir.

Tordesillas Antlaşması

Azor Adaları'nın ve Madeira’nın kolonileştirilmesi sürerken, Gine’den gelen altın, Portekiz ekonomisinin canlanmasına yol açar.

Coğrafi keşiflerin ilk meyvelerine bakıldığında gelişen denizcilik bilim alanının ışığında yapılan keşiflerin ekonomik anlamda getirisinin yüksek olduğu anlaşılmıştır. Portekiz, Afrikalı lakabını alan kral V. Afonso döneminde (1443-1481) Gine Körfezini keşfetmiş ve Gabon açıklarındaki St Catharine Burnuna kadar ilerlemiştir. Fas’a düzenli seferler düzenlenmiş ve 1471 yılında Tanca ele geçirilmiştir. II. João döneminde (1481-1495) Gine’deki ticareti korumak amacıyla günümüzde Gana’daki Elmina kentinin olduğu yere São Jorge da Mina kalesi inşa edilmiştir. 1482 yılında Diogo Cão Kongo’yu keşfedecek ve 1486 yılında bugünkü Namibya’da bulunan Haç Burnu’na ulaşmıştır. 1488 yılında Bartolomeu Dias Ümit Burnu’nu geçerek Hint Okyanusu’na açılan yolu bulmuş olur. 1492 yılında Kristof Kolomb’un Yeni Dünya’yı keşfetmesinden sonra çatışan İspanya ve Portekiz egemenlik alanlarını birbirinden ayırmak için Papa VI. Alexander araya girecek ve iki ülke arasında imzalanan 7 Haziran 1494 tarihli Tordesillas Antlaşması ile keşfedilen bölgeler İspanya ile Portekiz arasında paylaştırılacaktır. Buna göre ileride keşfedilecek bölgeler Yeşil Burun Adalarının 370 fersah batısından geçen hayali bir çizgiye göre pay edilmiştir.

Gizlilik

Kolomb’un Hindistan zannederek karaya çıktığı Yeni Dünya ile ilgili kimi iddialar bulunmaktadır. Bu iddialardan birisine göre Kristof Kolomb bir Portekiz ajanıdır ve coğrafi keşiflerde daha geride bulunan İspanya’yı Hindistan rotasından uzakta tutmak için özellikle batıya doğru yola çıkmıştır. Bu iddianın gerçeklik payı sorgulanmakla beraber o dönemde her iki ülke arasında coğrafi keşifler ve haritalar birer devlet sırrı olarak gizlendiği için çok sayıda yanıltıcı bilgi ve belge bulunabilmektedir. Ayrıca özellikle Portekiz yeni keşfettiği yerlere dair bilgilerin yayılmasını engellemek için büyük bir gizlilikle davranmakta ve yanlış bilginin yayılmasını sağlamaktadır. Tarihçiler bu yüzden Portekiz keşifleri arasında olan Brezilya, Afrika kıtasındaki çok sayıdaki yerleşim yerinin ilan edilenin çok öncesinde keşfedildiğini düşünmektedirler. Bu keşiflere Sargasso Denizindeki keşiflerden ötürü Kuzey Amerika kıyılarını da dahil edenler vardır.

İç savaş

Krallık deniz aşırı sömürgelerinde gelişmekteyken Portekiz’de sorunlar yaşamaya başlar. I. Duarte’nin ölümünden sonra başa geçen V. Afonso küçük yaşta olduğu için iktidarı kullanan kral naibi Coimbra dükü Pedro güçlenmekte olan burjuvazinin lehine, asillerin yetkilerini kısmaya çalışır. Aristokrasinin muhalefetinin başında olan Braganza Dükü ise krala yakınlaşarak naibin görevine son vermeye çalışır. İki toplumsal sınıfın çatışması şekline giren çatışma Mayıs 1449’de iç savaş boyutlarına ulaşır. İç savaş, Alfarrobeira Muharebesiyle sona erecek, Pedro ise öldürülecektir. İktidarı sağlamlaştıran Braganza Düklüğü arazilerini o kadar genişletir ki, ülkedeki tüm toprakların üçte biri dükün eline geçer. Pedro’nun naipliğinden sonra dış politikada başarısızlıklar yaşanır. Kastilya ve Aragon ile yapılan Mart 1476 Toro Savaşı kaybedilince 1478 yılında Alcantara Antlaşması imzalanır ve Portekiz’in İspanyol tahtında hak iddialarına son verilmiş olur. Sonra tahta gelen II. João Kastilya ve İngiltere ile iyi ilişkiler sürmeye çalışır ve içinde bulunulan ekonomik iflastan çıkma yolları arar. Feodal asillerin muhalefetini ezerek, topraklarına ve mallarına el koymayı planlar. Bu yönde kanunlar çıkartmak için 1481 yılında Evora’da yargıçlara yetki verir. Aristokrasi buna muhalefete kalkışsa da liderleri Braganza Dükü 1483 yılında vatana ihanetten idam edilince ve 1484 yılında Viseu Dükü bizzat kral tarafından bıçaklanarak öldürülünce aristokrasi dağıtılır ve öne çıkan liderler tasfiye edilir. II. João iktidarını sağlamlaştırır ve kralın yetkilerini mutlaklaştırır. Ondan sonra başa geçen I. Manuel iktidara geldiğinde Hindistan yolunu tek başına keşfetmiş bir imparatorluğa sahiptir.

Portekiz Asya’da

Brezilya’dan Afrika’ya, Hindistan’dan Japonya ve Çin’e kadar çok geniş bir bölgeye yayılan Portekiz sömürgelerinin sadece bir milyon nüfuslu bir ulus ile başa çıkmak beraberinde çok büyük zorluklar getirmişti. Ayrıca en büyük rakip İspanya ile girişilen ölesiye rekabet tüm Portekiz keşiflerinin büyük bir gizlilik içerisinde yapılması sonucunu vermişti. Her koloni ve her ticaret yolunun ayrı ayrı korunması için sahte belgeler, sahte haritalar düzenlenmişti.

Bu dönemdeki gizlilik ve sahte belge düzenlenmesi, günümüzde oldukça doğru olarak tanımlanan kaynakların doğruluğu hakkında soru işaretlerinin oluşmasına yol açmıştır. Bazı tarihçiler Portekizlilerin Brezilya ve Kuzey Amerika kıyılarının varlığını çok önceden bildiğini ve II. João’nın Tordesillas Antlaşmasının imzalanması sırasında Portekiz ile İspanya’nın etki bölgelerini ayıran hayali çizginin olabildiğince batıya kaydırılması için ısrar ettiğini iddia ederler. Portekiz, aynen İspanya’da olduğu gibi önemli kaptanlarına çıkacakları seferler için verilen özel haritaların kaynağı olan isimli Padrão Real ana haritayı Casa da Índia adı verilen yerde saklardı. Ne var ki 1755 yılındaki depremden sonra Lizbon’u neredeyse yutan yangın sırasında çok sayıda önemli belgeyle bunların da yanmış olabileceği düşünülmektedir.

Portekiz keşiflerinin kronolojisi

1147, Maceracıların Yolculuğu: Lizbon şehrinin II. Haçlı Seferi öncesinde Berberilerden alınmasından önce bir grup Müslüman denizci efsanevi adaları aramak için denize açılır ve bir daha onlardan haber alınamaz.
1336, Kanarya Adalarına yapılan ilk sefer.
1412, Prens Gemici Henrique Afrika sahillerinin keşfedilmesi talimatını verir.
1419, João Gonçalves Zarco ve Tristão Vaz Teixeira Porto Santo Adasını keşfeder.
1420, João Gonçalves Zarco, Tristão Vaz Teixeira ve Bartolomeu Perestrelo Madeira Adasını keşfeder. Ada hemen yerleşime açılır.
1427, Diogo de Silves, Azor Adalarını keşfeder. Ada 1431 yılında Gonçalo Velho Cabral tarafından yerleşime açılır.
1434, Gil Eanes, onbeşinci denemede Bojador Burnunu aşarak “Kara Deniz” efsanelerini yerle bir eder.
1434, 32 oklu pusula 12 oklu pusulanın yerini alır.
1444, Dinis Dias Yeşil Burun Adalarına ulaşır.
1446, Alvaro Fernandes, Gine’ye ulaşır.
1458, Luis Cadamosto, tüm Yeşil Burun Adalarını keşfeder.          1460 Prens Gemici enrique ölür. Onun sayesinde yapılan sistematik haritalandırma sayesinde Afrika kıyıları ve Atlantik Okyanusu haritalandırılmaya başlanır.                                                            1471, João de Santarém ve Pedro Escobar ekvatoru geçer. Güney  yarımküre keşfedilir ve denizciler yön bulmak için yeni takımyıldızlar bulurlar. Aynı denizciler São Tome ve Principe Adalarını keşfeder.      1472, João Vaz Corte-Real ve Álvaro Martins Homem Newfoundland’e ulaşır.                                                                    1479, Portekiz ile İspanya arasında imzalanan Alcáçovas Antlaşması'yla Azorlar, Gine, Madeira ve Yeşil Burun Adaları Portekiz’e verilirken, İspanya Kanarya Adalarını alır.                    1482, Diogo Cão Kongo’ya ulaşır ve buraya bir Padrão diker. Kıyıdan 150 km içeriye doğru ilerler.                                                            1482, Diogo Cão, Namibya’nın güneyine ulaşır.                              1487, Afonso de Paiva ve Pero da Covilhã, Lizbon’dan yola çıkarak karadan Rahip John’un efsanevi krallığını aramaya Etiyopya’ya doğru giderler.
1488, Bartolomeu Dias, Portekiz’in 50 yıllık coğrafi keşif ekolünün en önemli keşiflerinden birisini gerçekleştirip Ümit Burnunu aşar ve Hint Okyanusuna girer.
1492, Hint Okyanusu ilk kez keşfedilir.
1494, Portekiz ile İspanya arasında imzalanan Tordesillas antlaşasıla dünya ikiye bölünür. İspanya Azor Adalarının 370 fersah batısından geçen hayali çizginin batısındaki tüm Hristiyan olmayan toprakları alırken, bu çizginin doğusundaki Hristiyan olmayan tüm topraklar Portekiz’in olur.
1495, Bir çiftçi olan João Fernandes ve Pedro Barcelos, Grönland’ı keşfeder. Ayrıca yolculuklarının devamında bir kara parçasını daha keşfederek buraya çiftçi anlamına gelen “Lavrador” ismini verirler. (Günümüzdeki Labrador)
1498, Vasco de Gama, Afrika’nın etrafından dolaşarak ilk kez Hindistan’a ulaşır ve Kalküta’ya ayak basar.
1500, Pedro Álvares Cabral, Hindistan’a gitmek üzere yola çıkmışken Gine açıklarında bir fırtına sonucu yolunu kaybedecek ve Brezilya’ya ulaşacaktır. Burayı bir ada zanneden Cabral Ümit Burnuna doğru seferine devam edip Hindistan’a ulaşır.
1500, Gaspar Corte-Real Newfoundland’e ulaşır.
1500, Diogo Dias, Madagaskar’ı keşfeder.
1502, Vasco de Gama, Hindistan’dan dönerken Seychelles Adalarını keşfeder.
1505, Lourenço de Almeida, Sri Lanka’ya ilk seferi düzenler ve buradaki ilk yerleşimi kurar.
1506, Portekizli kaşif Tristan da Cunha, kendi adıyla anılacak olan adayı keşfetmiş ancak adaya fırtınadan ötürü çıkamamıştır. Ada grubu dünyadaki diğer yerleşim yerlerine en uzak yer olarak bilinmektedir.
1511, Duarte Fernandes, Tayland’a gider.
1513, Jorge Álvares ve Rafael Perestrello ile birlikte Çin’e ilk ticaret gemisi ulaşır.
1517, Portekiz kralı I. Manuel, Fernão Pires de Andrade ve Tomé Pires’i Çin imparatoru ile diplomatik ilişkilerin kurulması için gönderir. Çin’de o dönemde tahtta Ming Hanedanından Zhengde bulunmaktadır.
1520, Manuel ve Diogo Pacheco, Kimberley Avustralya’ya ayak basar.
1522, Cristóvão de Mendonça, Avustralya’yı keşfeder.
1529, Zaragosa Antlaşması, doğu yarıküre İspanya ile Portekiz arasında pay edilir. İki ülkenin etki alanlarını ayıran hayali çizgi Maluku Adalarının 297.5 fersah doğusundan geçer.
1542, Fernão Mendes Pinto, Diogo Zeimoto ve Cristovão Borralho Japonya’ya ulaşır.
1542, Kaliforniya kıyıları João Rodrigues Cabrilho tarafından keşfedilir.
1557, Çin imparatoru, Çin Denizindeki özellikle Wokou olarak bilinen Japon korsanların temizlenmesinde gösterdikleri başarılardan dolayı Portekizlilere ödül olarak Makao’yu verir.

27 Mayıs 2022

VI. ve VII. Haçlı Seferleri

VI. HAÇLI SEFERİ

Altıncı Haçlı Seferi Kutsal Roma Germen İmparatoru II. Friedrich tarafından yapıldı. II. Friedrich, daha önceki Beşinci Haçlı Seferi'ne Papa III. Honorius'un çeşitli siyasal entrikalar ile katılmasını sağlama uğraşlarına rağmen katılmamıştı. Ama II. Friedrich bir Haçli Seferi'ne katılama yemini etmişti. Papa III. Honorius'un ölümü ve IX. Gregorius'un Papa olması ile imparatora baskılar arttı. 1227'de bir sefere başlamak için ordusu ile Brindisi'den ayrıldı ama gemilerde salgın çıkması nedeniyle geri döndü. II. Friedrich'in özellikle Güney İtalya'daki topraklarında gözü olan ve İtalya'da imparatorluk gücünü azaltmak isteyen Papa IX. Gregorius bunu fırsat bilip II. Friedrich'i aforoz etti.

Buna rağmen II. Friedrich en nihayet 1228'de İtalya'dan gemiler ile Doğu Akdeniz'e çıkıp Altıncı Haçlı Seferi'ni başlattı. Önce Kıbrıs'a çıktı ve hanedanının akrabalık ilişkileri dolayısıyla Kıbrıs Kralı olduğu için adanın idaresini ele aldı ve o zamana adayı idare eden diğer Haçlılar hükumdarlıklarıyla yakın ilişkileri olan asilleri (özellikle vekilharç görevli Jean İbelinli'yi) kendi aleyhine döndürdü. İlk karısı İsabella/Yolanda dolayısıyla Haçlılar Kutsal Kudüs Devleti'nin de kralı idi ve Eylül 1228'de bu krallığın merkezi olan Akka'ya çıktı.

Mısır, Suriye ve Filistin'in büyük kısmı Eyyubiler elinde idi ve o zaman Eyyubiler Mısır Sultanı Kamil bin Adil üst Eyyubiler sultanı idi. II. Friedrich Arapça bilmesi ve Arap kültürünü derinden anlaması dolayısıyla Sultan Kamil ile imparator gayet geniş konularda birbirleriyle yazışma ilişkileri kurmuşlardı. Sultan Kamil'in Beşinci Haçlı Seferi sırasında Kudüs'ü Haçlılara vermeyi teklif ettiğini II. Friedrich bilmekte idi ve Sultan Kamil'in joepolitik nedenlerle iktidarının bazı olan Mısır'ı korumak için yine Kudüs'ü gözden çıkartabileceğini de anlamıştı. II. Friedrich Akka'ya çıktıktan sonra da bu karşılıklı ilişkiler devam etmişti. Sonunda II. Friedrich ile Sultan Kamil'in bir gizli anlaşmaya girdikleri kabul edilmektedir. II. Friedrich'in güneye Yafa'ya ilerlemesi gayet abartıp bir antlaşmaya zemin olduğunu herkese duyurdular. Yapılan gizli müzakerelerden sonra 18 Şubat 1229'da Eyyubiler ile Haçlılar arasında 10 yıl süreli bir barış antlaşması imzalandı. Buna göre Kudüs şehri; sahilden Kudüs'e bir yol koridoru ve Hristiyanlarca kutsal sayılan Beytüllahim, Nasıra, Yafa ve Sayda Haçlı Kutsal Kudüs Krallığı idaresine bırakılacaktı. Ama Kudüs'teki Müslümanlara büyük imtiyazlar sağlanacaktı. Bu Haçlı seferi Hristiyan Haçlıların Kudüs'ü alma emellerine barışsal yolla yetiştikleri tek Haçlı Seferi oldu.

VII.HAÇLI SEFERİ

Yedinci Haçlı Seferi 1248 - 1254 yılları arasında Mısır'a yönelik olmuştur.


Kudüs şehri Altıncı Haçlı Seferi sonunda 10 yıllık bir anlaşma ile Kudüs Krallığı'na verilmişti. Bu anlaşma 1239'da yenilenmemiş olmakla beraber Kudüs Krallığı Kudüs'ü idare etmekte idi. 1245 yılı ortasında Eyyubiler Sultanı es-Sâlih Eyyûb ile ittifak halinde bulunan bir Harezmşahlar kalıntısı akıncı ordusu Kudüs'ü kuşattı; ele geçirdi; talan etti ve yakıp yıkıp harabeye döndürdü. Kudüs ne Müslümanlarca ne de Hristiyanlarca yaşanır bir şehir olmaktan çıktı. 17/18 Ekim 1245'te Kudüs Krallığı ordusu (Filip Montfortlu, Walter Brienneli ve Tapınak Şövalyeleri, Hospitalier Şövalyeleri ve Töton Şövalyeleri Büyük Ustaları komutasında) ittifak halinde oldukları Eyyubiler Kerek Emiri Nasır Davud ve Eyyubiler Humus Emiri Mansur İbrahim, Ürdün Arap bedevileri ile birlikte Harezmşahlar kalıntı ordusu ve müttefiki ile Eyyubiler Mısır Sultanlığı ordusu ile kuzeybatı Gazze'da Harbiye Muharebesi'ne girişti. Mısır Sultanlığı ordusu komutanı Memluklu emiri Baybars (aynı isimli sonradan Memluklu Mısır sultanı olan Zahir Baybars'tan değişik bir Memluklu) idi. Bu muharebede Mısır Sultanlığı ve müttefiki ordusu Haçlı Hristiyan, Suriye Eyyubiler emirleri ve bedeviler koalisyonu ordusuna karşı gayet büyük bir galebe kazandı. Kudüs Krallığı ordusu gayet büyük zayiat verdi (5000 Haçlı asker ölü 5000 Haçlı esir) ve komutanları Walter Brienneli esir alıp idam etti. Bundan sonra Kudüs Krallığı'nın hiçbir şekilde Kudüs'ü geri almayacağı ve geri verilse de bu şehri koruyamayacağı açıkça ortaya çıktı. Harabe halinde olan Kudüs şehri sonradan Şam'ı da eline geçiren Eyyubiler Sultanı es-Sâlih Eyyûb eline geçti.

Kudüs'ün Hristiyanların elinden çıkışı Batı Avrupa'da büyük yankılar yaptı. Papa IV. İnnocentius 1245'te Lyons Konsili'ni topladı ve Hristiyanlara yeni bir Haçlı Seferi çağrısında bulundu. Bu çağrıya Batı Avrupa hükümdarlar bu sefere çıkamayacakları şeklinde yanıt verdiler. Yalnız Fransa kralı IX. Louis yeni bir sefer arzusundaydı. Haçlı Seferi için büyük mali kaynaklar toplayıp büyük harcamalar yapan Kral IX. Louis Fransız ve İngilizlerden oluşan bir orduyla 1248'de gemiler ile Fransa güneyinden yola çıktı. Eylül 1249'da Kıbrıs'iı alıp oradan gemiler ile Mısır'a gittiler. Nil Nehri ağzında karaya çıkartma yaptılar. Dimyat kalesini zapt ettiler. Robert de Artois adlı haçlı kumandanı Mansura'ya bir sefer düzenlediyse de yenilip geri çekildi. Daha sonra bizzat Kral Louis Kahire üzerine yürüdü,

Fakat Eyyubiler Mısır Sultanlığı ordusuna yenilerek esir düştüyse de istenilen fidyeyi ödeyerek serbest bırakıldı.

Yeni bir Haçlı Seferi için arka plan

Kudüs'ün Harezmşahlar tarafından fethi ile talanı ve Eyyubiler eline geçmesi

Altıncı Haçlı Seferi ile 1229'da Eyyubiler Sultanı Kamil bin Adil ile Haçlıların komutanı olan Kutsal Roma-Germen İmparatoru II. Friedrich arasında müzakerelerden sonra barışsal yolla kutsal Kudüs Krallığı idaresine verilmiş olan Kudüs şehri bu antlaşma süresi 1230'da dolunca her iki tarafda başka önemli siyasi ve askeri uğraşlarla çok ilgili oldukları için bu antlaşma yenilenmemişti.

Cengiz Han'ın ülkelerini eline geçirip yerle bir etmesinden kurtulabilen Harezmşahlar ordusu kalıntıları Eyyubiler Suriye Sultanı es-Sâlih Eyyûb ile ittifak yaptıktan sonra onun tavsiyeleri ile 1245 yazında, Suriye ve Filistin üzerine bir talan akını yaptılar. Bu akının bir parçasında Temmuz 1247'da Harezmşahlar kalıntı ordusu Haçlılar Kudüs Krallığı'na bağlı olan Kudüs şehri üzerine yürüdü. Harezmşahlar Kudüs şehrini kuşatmaya aldıktan sonra eline geçirdiler. Ağustos'ta Harezmşahlar kalıntı ordusu şehri yakıp yıktı, talan etti ve yaşanmayacak şekilde bir harabeye döndürdü. Sonra da talanları ile şehri terk edip gittiler. Bu çapulcu ordusu ayrıldıktan sonra şehir ne Müslümanlar ne de Hristiyanlar tarafından yaşanacak bir yer olmaktan çıktı.

Kudüs şehri yeniden Eyyubiler Suriye Sultanlığı'na bağlandı. Kudüs şehri son iki yüzyılda iki defa Müslümanlarla Hristiyanlar arasında el değiştirmiş olduğundan bu haber batıya Avrupa'ya erişince Katolik Hristiyan batı Avrupalılara bu haber çok olağanüstü görülmeyip hiçbir şaşkınlıkla karşılamadılar.

Harbiye Muharebesi ve Kudus Krallıģı'nın askeri direnişinin sona erişi

Ana madde: Harbiye Muharebesi

Papa'nın Haçlı seferi çağrısı ve Avrupalı hükümdarlar

1245'te Papa IV. İnnocentius Kudüs'ün tekrar müslümanlar eline düşmesi üzerine yeni bir haçlı seferi ilan etmek istedi ve bunun için papazları, keşişleri ve asilleri Lyon'da bir Konsil tuplantısına çağırdı. Ne Avrupalı asiller ne de halk arasında yeni bir Haçlı seferine katılmak için pek istek bulunmuyordu.

Bu Konsilin toplanması Papa ile İmparator mücadelesinden de etkilendi. Kutsal Roma Germen İmparatoru II. Friedrich Altıncı Haçlı Seferi'nden Avrupa'ya döner dönmez Papa IV. Innocentius ile imparator-papa mücadeleleri yine başlamıştı. İmparator II. Friedrich bu Birinci Lyons Konsili toplantısına kendisine bağlı olan ülkelerden katılmak isteyen papazları yakalatıp tutuklattırmaya başladı. Buna karşılık veren Papa IV. İnnocentius, II. Friedrich'i resmen Kutsal Roma İmparatorluğu tahtından attığını ilan etti. Papa IV. İnnocentius İmparatorluk tahtını bundan biraz önce Fransa Kralı IX. Louis'in kardeşi olan Kont Robert Artoislı'ya vermeyi teklif etmişti ama Fransa Kralı IX. Louis bu teklifin uygunsuz olduğunu Papa'ya bildirmişti. Bunun için II. Friedrich'in hükümdarlığını yaptığı Almanya, Güney İtalya ve Sicilya'da hiç papalık Haçlı seferi propagandası yapılamamakta idi ve bu yeni haçlı seferine hiç talip bulunmamaktaydı.

İngiltere'de kral III. Henry, 6. Leicester Kontu olan ve Fransa'da Katharlara karşı Albigeois Haçlı Seferi'ne komutanlık eden Simon de Montfort ile politik mücadele halinde idi ve Akdeniz'e bir Haclı Seferine iştirak etmesi mümkün değildi. Ayrıca sonradan bu yeni seferi komutanlığına yukselenen Fransa Kralı IX. Louis ile III. Henry'nin arası açıktı, ama Haçlı seferine pozitif bir katkıda bulunmak için III. Henry Fransa Kralı Haçlı seferi yapmakta iken Fransa ile hiçbir çarpışma yapmamaya yemin etti.

Macaristan Kralı IV. Bela ülkesinin uğradığı Moğol istilasının ve ülkenin tamamıyla talan edilmesinin zararlarını yeniden karşılamakta idi ve yeni haçlı seferi için ne zaman ne de para ve ne de asker kaynağı bulunmamaktaydı.

Norveç Kralı IV. Hakon'u Haçlı seferine davet etmek için Fransa Kralı IX. Louis bir İngiliz kronikçi-tarihçi olan "Matthew Paris"'i ona elçi olarak göndermişti ama bu elçi Norveç'in Haçlı seferine katılması için kralı inandıramadı.

Sonunda IV. İnnecentius'un yeni Haçlı Seferi'ne Avrupa hükümdarlarından şahsi destek sadece Fransa Kralı IX. Louis'den ibaret kaldı ve bu kral 1245'te Doğu Akdeniz'e Haçlı Seferine çıkacağına dair bir ferman ilan etti.

Fransa Kralı IX. Louis'in yeni Haçlı seferine katılma kararı

Aralık 1244'te Fransa Kralı IX. Louis çok ciddi bir dizanteri hastalığına yaklandı; yatağa düştü ve doktorları eğer bir mucize olmazsa bu hastalıktan kurtulamayıp ölmesini beklemeye koyuldular. Bu hastalık arasında IX. Louis tanrısına dua ederek eğer kendini bu hastalıktan ölmeden kurtarırsa ona şükürlerini sunmak için bir Haçli Seferine çıkıp Kudüs'ü tekrar Hristiyanlar eline geçireceğine yemin etti. Birkaç hafta sonra IX. Louis sanki bir mucize olmuş gibi hastalığından iyileşip yataktan kalktı. Hasta iken yaptığı Haçli Seferine gitme yeminini tutmaya karar verdi.

Fakat o günlerin kronik-tarihçisi olan ve Fransa sarayında önemli bir pozisyonda bulunan İngiliz asıllı Matthew Paris Haçlı Seferine gitmek için yapılan yeminin hasta ve kendinden geçmiş olarak yatakta olan Kral IX. Louis tarafından değil de annesi olan "Blanche Kastilli" tarafından yapıldığını bildirmektedir. Ona göre oğlunun bitkin kendinden geçmiş bir şekilde hasta yatağında görmekten çok etkilenen annesi oğlu iyileşirse onun bir Haçlı Seferi yapmasını sağlamak için yemin etmiştir ve oğlu iyileşince onu anne yemine uymaya zorlamıştır. Buna karşılık olarak diğer tarihçiler (örneğin bu seferin o günleri yaşayan ana tarihçisi olan Joinville) kralın annesi "Blanche Kastilli"'nin oğlunu sefere gitmeye zorlamak şöyle dursun; gerçekte onu sefere gitmekten alıkoyup vazgeçirmek için elinden gelen her şeyi yaptığını iddia etmektedirler.

Haçlı Seferinin askeri gelişmesi

Bu yeni bir Haçlı seferi konusu ortaya cıktıgı zaman Fransa devleti Batı Avrupa'da en güçlü devlet durumundaydı. Fransa'da Albigeois Haçlı seferi ile Provence eyaletinin idaresi ve gayet zengin devlet gelirleri Paris'teki merkezi hükûmetin eline geçmişti. Poitou eyaleti kralın kardeşi olan Poitiers Kontu Alphonso tarafından idare edilmekteydi ve bu kişi de 1246'de kardeşinin sevk ve idare ettiği Haçlı seferine katılacağını bildirmişti. Charles d'Anjou da Fransa Kralı'nın diğer bir kardeşi idi ve o da bu sefere katılacagını ilan etmişti.

IX. Louis'in bu Haclı Seferi için hazırlıkları için devlet gelir ve harcamalarının mali kontrol ve organizasyonu dönemine göre gayet ileri seviyelere erişti. 1245'ten 1248'e kadar üç yıllık dönemde Fransa kralı sırf Haçlı seferi harcamaları için kullanılmak için ülkesinde bulunan herkesten bir kilise vergisi olarak, genellikle tarım sektöründe bulunanlardan, gelirlerinin (1/10)ini (aşar (öşür) vergisi gibi) özel bir vergi olarak topladı. Bu toplanan ek vergilerin degeri yaklasık olarak 1,500,000 livres tournois  yekununa varmaktaydı. Bunun yanında IX. Louis'in haclı seferine katılan Fransa asilleri kendi kaynaklarından gelir sağlayıp ona göre harcamalar yapmaları gerekmişti. Bir asil için Hacli seferine gitmek için yapılması gereken harcamalar günune göre gayet yüksek meblağlara erişmektedeydi. Bu harcamalara geliri yetişmeyen Fransız birçok asil Krliyet Hazinesi'nden ödünç paralar almaya mecbur kaldılar.


1248 yılı sonunda yaklasık 15,000 kişilik bir ordu hazırlamıstı. Bu orduda yaklasık 3,000 agir suvari sovalyesi olan asker, yaklasık 5,000 kurmalı tatar yayı kullanan okçu asker bulunmaktaydı. Bu ordu Kral IX. Louis, I. Robert Artoisli, Artois Kontu Alphonso, Charles d'Anjou, Bretanya Duku ve Burgunya Duklu komutasında 25 Ağustos 1248'de sirf bu Hacli seferi için yaniden yaptırılmıs 36 gemi ile yine Hacli seferi için yeniden yapılmış olan Aigues-Mortes limanlarından ve Marsilya limanında Doğu Akdeniz'e gitmek için ayrıldı.

Bu filo önce Kıbrıs'a gitti ve Haçlı ordusu adanın içlerinde bir ordugahta kışı geçirdi. Bu arada IX. Louis kendisinden askeri destek isteyen çeşitli Doğu Akdeniz Hristiyan devleti ile muzakerelere geçti. Bunlar arasında 1204'te Dördüncü Haçlı Seferi'nde Konstantinopolis'te zapteden Haçlılara tarafından kurulmuş Latin İmparatorluğu Bizans'i ihya etmek isteyen İznik Rum İmparatorluğu; kendini Bizans'in varisi görüp yeniden Bizans İmparatorluğu kurmak isteyen İznik İmparatorluğu, Suriye'de Müslümanlara Sayda kalesini kaybeden ve bunu geri almak isteyen Tapınak Şövalyeleri ve Haçlılar Antakya Prensliği bulunmaktaydı. Fakat IX. Louis bunlardan hiçbirine yeni Haçlı ordusuyla destek sağlamamaya karar verdi. Mısır'in Haclilar ordusuna reel destek sağlamak için yeterli zahire ambarı ile ileride zahire yetiştirme kaynakları olduğunu ve mali gereksinimleri karşılamak için yeterli fiziksel sermaye ve servet, mali güç, para ve insan gücü kaynağı ihtiva ettiğini dusunmekteydi. Bunların yanında fethedilirse Mısır'i askeri baz olarak kullanarak Filistin ve Kudüs'ü ele geçirmenin daha kolay olacağını da düşünmekte idi.

Mısır'a çıkma ve Mısır'da askeri harekat

Bu nedenle Haçlı ordusu bir gemi filosu ile Kıbrıs'tan ayrılıp Mısır'a yöneldi. 5 Haziran 1249'da Nil Nehri deltasının Dimyat kalesi yakında ağzında karaya çıktılar. Bu sahili savuanan Eyyubiler ordu birlikleri ile çarpışmalar yapıldı ve birkaç Memluklu emir öldürüldükten sonra sahili korum birliği komutanı olan Emir Fahreddin geri çekilmek zorunda kaldı. Bu birlik Dimyat kalesine çekilmekten sakınıp daha güneyde bulunan Aşmun-Tann'ya çekildi. Askerlerin Dimyat'a girmekten sakındığını gören Dimyat halkı bir paniğe kapıldı ve bir tuzağa takılmaktan sakınmak için şehri ahalisi şehir terk etmeye başladı. 6 Haziranda Haçlı ordusu Dimyat kalesine girdi. Altıncı Haçlı Seferi sırasında Eyyubilerin büyük bir direniş gösterdikleri Dimyat kalesi pek az direnişten sonra Haçlılar elline geçti. Esas Eyyubiler Mısır ordusu daha güneye Mansure yakınlarına ordugah kurdu. Haçlı ordusunun bir kısmını bulunduğu gemiler bir fırtına dolayısıyla dağılmıştı. Haçlılara bunların birer ikişer gelmesini beklediler. Fakat bu bekleyiş sonunda Mansüre ve Kahire'ye nehir kenarından yürüyüp hücuma geçmek fırsatını kaybettiler. Haçlı ordusu Nil Nehri'inin mevsimlik sellerle kabaracağını ve nehir kenarınan yürüme imkânı olmayacağını planlarına almamışlardı. Bu nedenle sular çekilinceye kadar 6 ay Haçlı ordusu bu kalede kaldı. Bu sırada Eyyubiler Mısır ordusu Mnsüre'de daha düzene koluldü ve küçük çapta gerilla hücumları yapmaya başladı.

Haçlı ordusu Dimyat kalesi depolarında bulunan büyük erzak ve iaşe stokları dolayısıyla hiç levazım sıkıntısı çekmediler. Kalede bulunup ele geçirdikler diğer ganimet malları ile vakitlerini geçirdiler. Haçlı ordusu eğer Dimyat'ı eline geçirirse bu kalenin idaresinin Akka başkentli Kudüs Krallığı'na teslim edileceğine dair bir anlaşma yapmıştı. Fakat Fransa Kralı bu anlaşmaya uymayarak kalede Katolik Kudüs Latin Patriği altında bir kardinallik ihdas etti ve kaleyi Suriye'de bulunan Müslümanlara karşı askerî harekâtta bulunmak için bir katolik üssü olarak kullanmaya başladı.

Mısır Eyübiler Sultanı ile IX. Louis birbirleriyle gayet hakaret edici mektuplar göndermişlerdir. 15. yüzyıl Mısır tarihini yazan Arap tarihçi Makrizi İX. Louis'in Mısır Eyyubiler Sultanı olan es-Sâlih Eyyûb'a gönderdiği şu mektubu tarih eserine koymuştur:

Sen bir Müslüman devlet hükümdarı olduğuna karşılık, bildiğin gibi ben de bir Hristiyan devletin hükümdarıyım. Endülüs ülkesi halkı biz onları sığır sürüsü gibi sürmekte iken bana hediyeler ve paralar verdiler. Biz onların erkeklerini öldürdk ve kadınlarını dul bıraktık. Kız ve erkek çocuklarını esir olarak aldı. Evlerini boşaltıp bıraktık. Sana yeterce bilgiler verdim. Sonunda şimdi sana nasihat vereyim. Bana gayet güçlü yeminler verirsen; Hristiyan papazlar ve kesişlere gidersen ve gözlerinin önünde elinde mumlar yakılı olarak ıstavroza inanıp ona tapan olan bir Hristiyan olsan bile bütün bunlar senin dünyada en sevdiğin noktada bile sana yetişip seni orada öldürmeden vazgeçmeme hiç mani olmayacaklardır. Eğer bu araziler benimse bunalar bana lütuflu hediyelerdir. Eğer bu araziler sana ait olacaklarsa beni yenilgiye uğrat ve o zaman istediğini yapmak senin elinde olacaktır. Sana söyledim ve sena bana itaat eden askerlerim hakkında ikazlar verdim. Onların sayısı deniz sahilerindeki çakıl taşları gibi çoktur; açık tarla, kır ve dağları doldurabilirler. Onlara ellerinde yoledici yıkım yapan kılıçlarla senin üzerine gönderileceklerdir.

Bununla beraber Sultan es-Sâlih Eyyûb ile Haçlı IX,. Louis arasında yazılı müzakereler de devam etti. Sulan es-Sâlih Eyyûb eğer Haçlı ordusu Dimyat kalesini terk edip çekilirse buna karşılık Eskalon, Tiberias ve hatta Kudüs şehrinin bile onlara geri verilebileceğini bildirdi. Ama Haçlılar bu şartları kabul etmediler.

24 Ekim 1249'da Fransa kralının kardeşi Poitiers Kontu Alphonse de Poitiers Dimyat'a geldi. Tam bu sıralarda Nil Nehri suları inmeye başladı. Bir Krallık tavsiye konsili toplandı ve ne yapılacağı bu toplantıda incelendi. Alteratifler ya İskenderiye ya Kahire üzerine yürümekti. Bu toplantıdan bulunanların çoğunluğu bir liman olduğu ve Avrupa ile ilişkilerin daha kolay olacağı için İskenderiye'ye yürümeyi tercih etmekteydiler. Fakat bu hücümun Eyyubileri daha uygun barış şartlarına zorluyacağı gayet şüpheli idi. Haçlı hedefini daha şiddetli hücumla Mısır Sultanına bildirmek için Kahire üzerine yürümek tercih edildi.

20 Kasım 1249'da IX. Louis Dimyat kalesinden Haçlı ordusunu büyük bir kısmı ile çıkarark Kahire'ye karşı yürüyüşe geçti. Tam bu sırada Eyyubiler Sultanı es-Sâlih Eyyûb öldü. Bu kaleden ayrılan bir diğer Haçlı ordusu Tapınak Şövalyeleri ile Robert Artoisl komutasından Gidelya'da bulunan Mısır ordusuna hücum etti ve Mansura'ya doğru ilerledi. Fakat bu Haçlı ordusu Mansura Muhareesi'nde Mısır ordusu tarafından yenilgiye uğratıldı ve Röbet Artoislı bu muharebede öldürüldü.

Bu sırada IX. Louis komutasındaki Haçlı ordusu yürüyüş sırasında Emir Fahreddin'in organize ettiği bazı hücumlaraa hedef oldu. 7 Aralık günü 600 kişilik bir Mısır süvarı birliği Fariskur ve Sarımsah arasında Haçlı yürüyüş birliğine hücum etti ama geri püskürtüldüler. IX. Louis ordunun yürüyüşünü aksatmamak için karşı hücumlar yapılmaması hakkında sıkı emirlerine rağmen Haçlılar kaçan süvari birliğini kovalayarak bu birliğe büyük zayiat verdirdiler. 21 Aralık'ta Haçlı ordusu Mansura kalesi önüne geldi. Fakat kale ile ordunun varış mevkii arasında Nil Nehri'nin bir kolu olan "Bahr el-Sagır" bulunmaktaydı. Emir Fahrettin Haçlı ordusunun kale önüne gelebilme için gereken tüm nehir geçişlerini güçlü birliklerle korumaktaydı. Fakat nehrin birkaç kilometre aşağısına doğru Bedevi Arapların bulunduğu Salamun adlı bir geçiş yeri bulunduğunu IX. Louis öğrenmişti.

Haçlı ordusu 8 Şubat 1250'de bu geçişe yöneltip bedevileri ortadan kaldırıp karşı tarafa geçmeye başladı. Haçlı ordusunun nehri geçen ilk öncüleri yakında bulunan Emir Fahrettin'in kampına hücum ettiler ve Emir Fahreddin öldürüldü. Ama Artois Kontu esas haçlı ordusunun nehri geçip gelmesini bekleyeceğine Tapınak Şövalyeleri ile birlikte Mansura kalesine girip sokak muharebesine başladı. Mısır yaya ve hafif süvari askerleri bir Memluklu emiri (sonradan Memluklu Sultanı olacak) Baybars etrafında toplanıp kaleye girmiş olan bu Haçlı öncü birliğini imha edip kaleden çıkarttılar. Sonra da hiç durmadan nehri geçmekte olan Haçlı ordusuna yüklendiler. Mısır ordusunu durabilecek Haçlı kurmalı Tatar yaylı birlikler daha nehirde bulunup karşıya geçmemişlerdi. IX. Louis bu birlikleri kurtaramnak için bir ağır süvarı hücumu yapmak zorunda kaldı. Haçlı okçular bu hücum sırasında nehrin üzerine bir köprü kurup orada mevzilediler ve böylece Mısırlıların yaya ve hafif süvari hücumlarını önlediler. Bu köprüyü pekiştiebilen IX. Louis yaya Haçlı birliklerini de nehrin karşısına geçirmeyi başarabildi. Böylece "Mansura Muharebesi" pek sonuçsuz bitti görüntüsü verdi.

11 Şubat'ta Mısırlılar gayet şiddetli bir taarruza geçtiler. Haçlılar bu taarruzu gayet zorlukla ve büyük zayiatla durdurabildiler.

Bundan sonra IX. Louis Dimyat'a savunmaya çekilebilirdi. Fakat birkaç ay emrindeki ordu ile Mansura kalesini kuşatmayı tercih etti. Fakat orduların durumu değişmekteydi. 28 Şubat'ta yeni Eyyubiler Mısır Sultanı olan Turanşah Mısıra'a yetişmişti ve Haçlılara karşı Mansura kuştamasının komutasını üzerine aldı. Mısırlılara Nil Nehri kollarını istedikleri yerde ve zamanda geçebilmek için bir mavnalar filosu getirmişlerdi. Kuşatmacı Haçlı ordusunu levazım ve ıaşesi imkânsız hale geldi ve kuşatmacı Haçlı ordusunda açlık başladı. Bunun yanında kampta salgın hastalıklar da zayiata neden olmaktaydı. Açlık ve ölümlerden dolayı Haçlı ordusu gayet zayıf düştü.

Sonunda Mart 1250'de IX. Louis Mansura kuşatmasını bırakıp Dimyat kalesini dönmeye karar verdi. IX. Louis çok ciddi dizanteriye yakalanmıştı ama geri çekilmeye katıldı. Haçlı ordusunun öncüleri Fariskur'a yetiştikleri ve artçıları Kral IX. Louis ile Samarşah'a vardıkları zaman çarpışmalar başladı. Yapılan Fariskur Muharebesi'nde Haçlılar ordusu büyük bir yenilgiye uğradı ve imha edildip ordu olmaktan çıktı. Kral IX. Louis Saramsah'da Nevers Kontu Gaucher de Nevers koruması altında bir eve sığınmak zorunda kaldı. Fakat Nevers Kontu bir Memluklu tarafından öldürülünce savunmasız kaldı. Kudüs Krallığı baronları Haçlı ördusunun teslim olması için Memluklu emirleri ile müzakereler giriştiler. Mısırlılar o kadar çok Haçlı esir almışlardı ki Haçlı ağır yaralılarına bakım yapmaları imkânsız olmuştu. Müzakerlerde Eyyubiler Mısır Sultanı Turanşah Haçlıların Fransız Kralı'nın hayatını bağışladı ama esaretten kurtulması için 500.000 altın fidye vermesi gerekti.

Fakat esir iken IX. Louis tekrar bir dizanteri hastalığı geçirdi ve Arap hekimler tarafından tedavi edildi.

Louis'in vermesi gereken fidyenin yarısının ödenmesi, Kral salıverilip Mısır'dan ayrılmasından önce yapılacaktı. Bu ödeme Mayıs'ta yapılarak Kral IX. Louis Mısır'dan ayrıldı. Kralın salıverilmesinin diğer bir şartı olarak da Dımyat kalesini Haçlılar tarafından teslim edilip boşaltılması idi. Bu da aynı ay yapıldı. Kral IX. Louis Mısır'dan Kudüs Krallığı merkezi olan Akka'ya gitti.

IX. Louis Filistin'de

IX. Louis esaretten kurtarıldıktan sonra Filistin'e Akka'ya döndü. Burada Mısır'da gayet fena yenilgisine rağmen, özellikle Lübnan'dan gelen binlerce Maroni Hristiyan tarafından, gayet hararetle karşılandı. Akdeniz sahillerinde bir küçük şeride dönüşen Kudüs Krallığı'nın geleceği ile yakından ilgilenmekte idi ve bu krallığı savunulur bir hale sokmak için Müslümanlarla savaşmak isteyip böylece Tanrısına karşı yaptığı Müslümanlarla savaşma yemini yerine getirmekistemekteydi. Diğer taraftan resmen Kudüs Kralı olan II. Konrad Avrupa'da bulunmaktaydı ve Filistin'e dönmek hiç istememekteydi. Mısır'da yeni kurulan Memluklüler Devleti ile ticareti olan Venedik, Cenova ve Pisa gibi İtalyan denizlerarası ticaret şehirleinin menfaatlerini korumaktaydı. Doğu Akdeniz'de bulunan Haçlı Frank asıllı Hristiyanlar ve onlara kaderlerini bağlamış (Lübnanlı Maroniller gibi) Arap Hristiyanlar imparatorun kendilerini savunacağına inanmamaktaydılar. Koyu bir Katolik Hristiyan olan İX. Louis'in Filistin'de kalmasını desteklemekteydiler.

IX. Louis, Fransa'da taht naibi olan annesi Blanche Kastıllı'nın oğlunu tekrar görüp onu tekrar Fransa idaresi sorunları ile uğraşmasını istemesine rağmen ve yanında sefere iştirak etmiş olan Fransız asillerinin ülkelerine biran evvel dönmek arzu ve tavsiyelerine rağmen Akka'da 4 yıl kaldı. Bu uzunca dönemde Kudüs Kralı Almanya'da bulunan Hohenstaufen Hanedanından II. Konrad olmakla beraber, efektif olarak IX. Louis Kudüs Krallığı hükümdarı olarak bu ülke üzerine krallık yaptı.

Bu sırada Müslümanlarla barış halinde bulunmaktaydı. Mısır'da Eyyubiler devleti yıkılmış ve ülke yeni kurulmakta olan Memluklu Devleti elinde idi. Eyyubiler Halep Emiri olan Nasır Yusuf'un Şam'ı eline geçirmesi ile Eyyubiler Suriye Sultanı olması ile Suriye Eyyubiler eline geçmişti. Suriye Eyyubiler Sultanı olarak Nasır Yusuf Mısır'a hücuma hazırlanmakta idi. Eyyubiler Suriye ordusu ile Nasır Yusuf Mısır'a yürüdü. Bu sırada Mısır'da Memluklu Sultanı olarak ilan edilen Aybeg güya tek başına sultanlıktan feragat ederek ortak nominal sultan olarak Eyyubilerden 10 yasında Eşref Musa ile birlikte ortak Mısır sultanı ilan edildi; ama effektif iktidar gücü Aybeg elinde kaldı. Mısır Memluklu ordusu 2 Şubat 1251'de "Abbasa İ. Muharebesi"'nde Suriye Eyyubiler ordusunu yenilgiye uğrattı ve Eyübilerin Mısır'dan çıkmalarInı sağladı ise de bu galibiyetten sonra Suriye'ye gidemedi.

Suriye Eyyubileri ile Mısır'daki Memluklular Devleti arasındaki çatışmalar döneminde Akka'da Kudüs Krallığını effektif olarak idare eden IX. Louis hangi tarafla ittifak yapacağına karar vermesi gerekmekteydi. Suriye Eyyubileri Kudüs şehrini hala ellerinde bulundurmaktaydılar. Akka'ya bir elçi göndererek Kudüs'e Hristiyan hacıların rahatça gidebilmeleri için Louis ile bir barış anlaşması yapmak istediklerini belirttiler. Fakat İX. Louis buna yanaşmadı. Çünkü Manşüre'de teslim olmuş olan Haçlı ordusundan esirlerinin fidyeleri daha ödenmediği için esirlerin büyük bir kısmı Mısırlı Memlukluların ellerinde kalmışlardı. İX. Louis siyasi durumu kendi lehine kullanarak Mısır'daki Memluklulara bir ültimatom vererek eğer ellerinde kalan Haçlılar ordusu esirleri geri verilmezse Suriye Eyyubileri ile bir ittifak anlaşması yaparak onlara Mısır'ı işgal için asker ve diğer yardım yapacağını bildirdi. Mısır'daki Memluklular buna razı oldular. Ek olarak eğer IX. Louis Memluklularla ittifak yaparsa ve Suriye Eyyubileri Memluklular tarafından yenilirlerse Kudüs'ün statüsü ve hatta Hristiyanlara geri verilmesi üzerine müzakerelere geçebileceklerini bildirdiler. Bunun üzerie IX. Louis Memluklular ile Mart 1252'de bir ittifak anlaşması yaptı.

Eyyubiler ve Memluklulra arasında devamlı mücadelenin Haçlı Hristiyanlar tarafından kendi lehlerin kullanılacağı her iki taraftan Müslümanlarca gayet açık olarak anlaşılmıştı. Bağdat'ta bulunan Abbasiler halifesi Mutasım arabulculuğu yolu ile Suriye Eyyubileri ile Mısır'daki Memluklular arasında bir anlaşma sağlandı. Böylece Memluklular Haçlı Kudüs Krallığı , yani IX. Louis, ile Kudüs'ü Hristiyanlara teslim hakkında müzakerelere girişmediler. IX. Louis'in diplamatik yolla Kudüs'ü ele geçirme hayalleri de böylece kayboldu.

IX. Louis 4 yıl Akka'da bulunduğu sırada Kudüs Krallığı'nın diğer sorunları ile de ilgilendi. Kudüs Krallığı'nın eline bulunan arazilerin daha kolayca savunulması sorununa eğildi. Kudüs |Ktrallığı elinde bulunan Akka, Yafa, Kaşarıya ve Sayfa kalelerinin surlarını daha pekiştirip bu kaleleri daha korunaklı hale getirtti. Bu tedbirlerin uygunluğu Suriye Eyyubileri ile Mısır'daki Memluklular arasında anlaşma yapıldıktan sonra iyice anlaşıldı. Eyyubiler Suriye Sultanı ile yapılan anlaşmaya göre Gaza şehrinde bulunan Suriye Eyyubileri komutası altındaki bir bedevi aşireti Gaza'den ayrılmak zorunda kaldı. Bu aşiret kuzey'e çekilmekte iken devamlı çapuulculukla yolları kenarındaki Hristiyanlara ait arazileri taciz ettiler. Yolları Yafa kalesi önünden geçmekteydi ve eğer bu kale duvarları pekiştirilmemiş olsa idi, bu şehrin tele geçirilip talan edeileceği muhakkak gibi idi. Pekiştirilmiş surlar bu felaketin önüne geçebildi. Fakat bu bedevi birliği Akka'yı da kısa müdddet için kuşatmaya aldı. Sayda kalesi yukarı mahalleleri için kale duvarları daha yapılmakta idi ve Sayda'nın bu yukarı mahalleleri talan edildi. Buna karşılık vermek için Hristiyan Haçlılar Arap Paneaş kasabasını ellerine geçirmek için hücum ettiler; ama bunda başarısız kaldılar.

Bir başka içişleri meselesi ise VI. Boemondo'nun Antakya Prensi olarak kabul edilmesi ile ortaya çıktı. Bunu kabul etmek istemeyen küçük Kilikya Ermeni Krallığı'na karşı, IX. Louis Antakya prensliğini koruma altına aldığını ilan etti ve bunu açıkça göstermek için Antakya'da Fransa Krallığı'nın "beyaz zambaklı çiçek (Fleur de Lys)" armasının gösterilmesini kabul etti.

IX. Louis Akka'daki Kudüs Krallığı'nın yirmi yıldır bir krallık otorioitesi ülkede bulunmadan idaresinden sonra, ülke içinde bulunan bir kralın otoritesi altında yaşamını sağladı. Özellikle kendi başlarına bildikleri gibi hareket etmeye alışmış olan Tapınak Şövalyeleri, Hospitalier Şövalyeleri ülkede bulunan kralın otoritesine uygun hareket etmelerini sağladı. IX. Louis güya bağımsız olan Antakya Prensliği siyasetine de devamlı karıştı. Bu edenle taht naibi olarak bağımsız hareket etmeye alışkın olan naip Lucienne di Segni'yi naiplik görevinden uzaklaştırdı. IV. Beomondo'yu Antakya Prensi olarak kabul etti. Antakya Prensliği ile Kilikya Ermeni Krallığı arşında olan anlaşmazlık ve çatışmaların önüne geçmek için iki devlet arasında bir barış anlaşması müzakereleri açtı ve kabul edilen barış anlaşmasını uygulanmasını daranti etti.

Mısır Memlukluklarui ile Suriye Eyyubileri ile yapılan barış anlaşmadan sonra ortaya çıkan güçler dengesizliğini düzeltmek için İran'da bulunan Moğol İlhanlılar Devleti Hanına Fransa adına bir elçi göndermişti. Fakt bu neticesi kalmıştı. Çünkü Fransa elçisi İran'dan Fransa'ya geri döndüğünde IX. Louis Haçlı seferine çıkmıştı. Fakat bu Haçlıların İlhanlı Devletine bu yakınlaşma politikası ileride Hristiyan Antakya Prensliği ve Kilikya Ermeni Krallığı'nın İlhanlılarla ile yaptığı ittifakka zemin sağlamış oldu.

IX. Louis'in Filistin'den ayrılışı

IX. Louis'in Fransa'dan ayrı kaldığı dönemde Fransa'da taht naipliği yapan annesi Blanche Kastilyalı 27 Kasım 1252'de öldü. Ülkesinin naipsiz yani krallık idarecisiz kalmasının geçici olmasını sağlamak için IX. Louis 24 Nisan 1254'te Akka'dan Fransa'ya gitmek üzere gemi ile ayrıldı. Geride Akka'yı ve Kudüs Kralığı'nı idare etmek için "Krallık Vekilharcı" unvanı ile Geoffroy de Sargınes'i Akka'da bıraktı. Ona destek sağlamak için 100 şövalye ve 100 çavuştan oluşan bir Fransız gücü de Akka'da kalmıştı. Bu Fransız garnizonu Fransa tarafından finanse edilmekte idi ve 1291'de Akka'nın Memluklular tarafından ele geçirilmesine kadar Akka'da savunma gücü olarak kaldı.

26 Nisan 2022

V.Haçlı Seferi

Beşinci Haçlı Seferi, 1217–1221 yılları arasında Katolik kilisesine mensup Avrupalılar tarafından gerçekleştirilen haçlı seferidir. Avrupalılar, Mısır'daki Eyyubiler'i yenerek Kudüs ve diğer kutsal toprakları ele geçirmek istemişlerdir ancak amaçlarına ulaşamamışlardır.


Kutsal Şehir Kudüs'ün anahtarlarının Mısır'ın elinde olduğuna inanan Papa III. Innocentius 1213'te yeni bir Haçlı Seferi çağrısında bulundu. Bu çağrı 1215 Dördüncü Laterano Konsili'nde kabul edildi; bu Haçlı Seferi organizasyonu kendisinden sonraki Papa III. Honorius tarafından da devam ettirildi. İtalyanlar bu projeye karşı çekimser, Batılılarsa kararsızdı. Avrupa'dan önce Macaristan Kralı II. András ve Avusturya Arşidükü Habsburg'lu VI. Leopold sefere katılmaya karar verdiler. Daha sonra 1218'de Oliver Kölnlü komutasında bir Alman ordusu ve Hollanda Kontu I. William komutasında Hollandalı, Flandralı ve Frisyalı askerlerden oluşan bir ordu da sefere katıldı. Bu seferde Haçlı orduları denizden Doğu Akdeniz kıyılarında, Haçlı devletlerin bulunduğu Filistin ve Suriye'ye; özellikle Kudüs Krallığı'nın başkenti olan Akka'ya yöneldiler. Macar ordusu Eyyubilerle yaptığı tek bir muharebeden sonra ülkesine geri dondü. Diğer Haçlı orduları birlikte 1217-1220'de Kudüs Kralı John de Brienne komutasında Nil Nehri deltasına doğru bir sefere çıktı. Bunu eski Kudüs krallığını ihya etmek için bir koz olarak kullanmak istedi. Mısır'a hucum eden Haçlı ordusu Dimyat kalesi 1219'da düşünce Temmuz 1221'de Haçlılar Kahire üzerine yürümeye başladılar. Fakat yeterli tedarik sağlayamadığı ve Nil Nehri suları yükselmesi ile Haçlı ordusu Dimyat'a geri dönmek kararı verdiler ve bu dönüș Haçlılar için bir felaket oldu. Fakat Eyyubiler öncülerinin Nil Nehri kenar duvarlarını yıktıkları için ada şeklini alan bir yüksek arazide mahsur kaldılar. Eyyübiler Sultanı Kamil bin Adil bir gece hücumu ile suyu geçip Dimyat'a geri dönmek isteyen Haçlı ordusuna büyük zayiat verdi. Açlık tehlikesi geçiren bu ordu teslim olmak zorunda kaldı. Dimyat kalesinde kalan Haçlıların da Eyyubiler tarafından etrafı sarılmıştı. 1221'de yapılan bir antlaşma ile Haçlılar Dimyat'ı da kurtuluş fidyesi olarak Eyyubilere iade ettiler ve Eyyubilere teslim olan Haçlılar ordusu askerleri serbest bırakıldılar. Eyyubiler Sultanı Kamil bin Adil Avrupalı haçlılarla 8 yıl süreli bir barış antlaşması yapmayı kabul etti.

Hazırlıklar

Selahaddin Eyyubi 1187'de Hristiyanlarca kutsal sayılan Kudüs şehrini tekrar eline geçirmişti ve bundan sonra Avrupalı katolik Hristiyanlar bu şehri tekrar kendi ellerine geçirmek için Haçlı Seferleri organize etmişlerdi. 1189-1192 döneminde yapılan Üçüncü Haçlı Seferi Filistin kıyılarını Hristiyan ellerine geçirmekle beraber Kudüs'ü Hristiyanlar eline geçirmeyi başaramamıştı. 1202'de başlayan Dördüncü Haçlı Seferi ise çeşitli Venedikli enterikaları nedeniyle Konstantinopolis'e yönelmiş; bu büyük şehrin kuşatılıp Katolik Hristiyanlar eline geçmesine; talan edilmesine neden olmuş ve bu şehirde yeni bir Romanya Latin İmparatorluğu kurulmasına yol açmıştı.

Papa III. Innocentius 1208'den beri yeni bir Haçlı seferi planlamakta ve bu seferle Eyyubileri yenip ortadan kaldırarak kutsal şehir Kudüs'ü tekrar eline geçirmek istemekteydi. Nisan 1213'te III. Innocentius Qui maior adını verdiği bir Papalık Fermanı çıkartarak bütün Hristiyanlara hitapla onları yeni bir haçlı seferine katılmaya çağırdı. 1215'te bunu "Ad Liberandum" adı verilen yeni bir Papalık Fermanı takip etti.

Papa III. Innocentius bu Haçlı seferinin çok sıkıca Papalık kontrolü altında olmasını planlamaktaydı. Haçlı Seferi'ni idare edecek olan kişinin yüksek Katolik Kilisesi idareci kadrosundan bir Papalık Temsilcisi olması öngörülmüştü. Bu görev için en uygun kişinin de Papa'nın baş danışmanı, kilise hukuku uzmanı ve Albano Kardinalı olan Pelagio Galvanı uygun görülmüştü. Bu kişi Latin'ler elinde bulunan Konstantinopolis'e papalık diplomatik görevi ile 1213'te gönderildiği zaman Ortodoks kiliselrini kapatmak ve Ortodoks papazlarını tutuklamakla uğraşmış ve bu nedenle Latin İmparatorluğu hükümdarı olan Konstantinopolisli Henri tarafından bu acayip bağnaz hükümleri değiştirilip Pelagio Galvanı'nın Roma'ya geri dönmesini sağlanmıştı.

Papanın yeni Haçlı seferini sıkıca kontrolü nedeniyle önceki Dördüncü Haçlı Seferi'nde olduğu gibi Haçlı ordularının katolik olmayan Hristiyanlar aleyhine dönüp Hristiyan ülkeleri yıkıp yakmalarının ve talan etmelerinin önleyebilecğini sanmaktaydı. Papa bu yeni Haçlı seferinin 1216'da Haçlı ordularının İtalya'nın Brindisi limanında toplanmalarını ve buradan Filistin'e gitmelerini planlamıştı. Öngörülen büyük Haçlı ordusunu Filistin'e ulaştırmak için de, Papa Hristiyan sahipli ticaret gemilerinin doğu Akdeniz ve kuzey Afrika'da bulunan Müslüman devletlerle ticarette bulunmalarını yasakladı. Bu surette bu ticareti yapamayan gemi sahiplerinin ticaret gemilerini Hristiyan Haçlı ordularını, atlarını ve silahlarını Filistin sahilerine taşımaya zorlayacağını düşünmekteydi. Bu Haçlı Seferine destek veren herkese onların dünyada yaşarken günahlarının af edildiğini bildiren bir endüljans belgesi verilemesi öngörülmüştü. Bu endüljans belgesi verilmesi sadece Haçlı mücadelesi için gemiyle Kutsal Ülkeye gitmek için değil de, şahsen sefere gitmeyip herhangi bir başka kişinin bu sefere gitmesini sağlamak için moral ve mali yardım desteği sağlayan kişilere de de verilmesi kabul edilmişti. Böylelikle daha önceki seferlerdeki gibi genellikle soylu kişilere hitap etmekle yetinilmeyip genel alelade kişilere de hitap etmek hedeflenmişti.

Fransa

Papa önemli ülkelerin merkezlerine kendi temsilcilerini gönderip bu yeni Haçlı seferi propagandası yapmaya başladı. Örneğin Fransa'da "Robert de Courcon" ülkeyi gezip vaazlar vererek yeni Haçlılar toplamaya başladı. Fakat önemli Avrupa hükümdarları ya kendi ülkelerindeki mühim iç sorunlarla uğraşmaktaydılar ya da birbirleriyle mücadele halinde idiler. Örneğin, Haçlı seferlerine katılmayı gelenek haline getirmiş olan Fransız şövalyeleri zaten 1209-1229 döneminde devam eden Albigeois Haçlı seferi'ne katılmışlardı ve bu sefere devam etmekteydiler. Fransa Krallığı ve İngiltere Krallığı Bovais Muharebesi'ne hazırlanmaktaydılar.

Dördüncü Laterano Konsili

Papa III. İnnocentius kendine destek veren Kudüs Latin Patriği Raou Merencourt, Tortosa Başpiskoposu Baudin, Maroni Patriği Jeremiah ile birlikte 11 Kasım 1216'de 12. ekümenik konsil olan Dördüncü Latareno konsili'e katıldı ve bu konsil açılışında yaptığı konuşmasında yeni haçlı seferi için yaptığı dinsel çağrıyı tekrarladı. Fakat III. Innocentus 16 Ocak 1216'da vefat etti. Yeni seçilen Papa III. Honorius da kendinin halefinin yeni haçlı seferi çağrısı politikasında devam etti. 71 patrik ve metropoliten kardinal, 412 piskopos, 900 kadar manastır başkesişi ve birkaç devlet hükümdarının temsilcilerinin katıldığı bu konsil toplantısı Kudüs'ü tekrar Hristiyanların eline geçirmek için bir Haçlı Seferi düzenlenmesi için papalık kararını teyid etti.

Macaristan ve Almanya

Oliver Kölnlü papa tarafından Almanya'da Haçlı ordusuna katılma için vaazlar vermişti. 1215'te Kutsal Roma İmparatoru II. Friedrich bir Alman Haçlı ordusu başında bu yeni Haçlı Seferi'ne katılmak istediğini belirtti. Fakat III. İnnocentius onun bir haçlı ordusu kurup komuta etmesini istememekte idi; çünkü Sicilya'da doğup büyümüş ve gayet geniş bir eğitim ve kültür almış olan II. Friedrich'in koyu Katolik düşünce ve tutumlara, İtalya'da Papalık devletine ve papalık güçlerine karşı durmuştu (ve hayatının sonuna kadar karşı duracaktı). Ama 1216'da Papa III. İnnocentius öldü. Yerine papa seçilen III. Honorius daha sert davranıp II. Friedrich'in yeni Haçlı seferine katılmasına açıkça engel oldu.

III. Honorius onun yerine Avusturya Arşidükü VI. Leopold düzenli Haçlı ordusu ile Macaristan Kralı II. András'ın Macaristan'dan topladığı Haçlı ordusunun Filistin'e gitmesini kabul etti. Macaristan Kralı'nın komutanı olduğu Macar Kraliyet Haçlı ordusu o zamana kadar Haçlı Seferine katılan en büyük kraliyet ordusu olmuştur. Bu ordunu mevcudunda 20.000 kadar şövalye ağır süvari gücü ve 12.000 kadar kale muhafızlarından oluşan piyade gücü bulunmakta idi.

Askeri seferler

Filistin

Temmuz sonunda Papa Honarius 1217 yazında büyük bir gemi filosunun Sicilya limanlarından kalkarak Filistin'e gideceğine dair bir emir vermişti. Fakat Haçlıları Filistin'e taşıyacak gemiler ortalıkta yoktu. Bazı Fransız Haçlı birlikleri değişik İtalyan limanlarına gitmişti; ama kendilerini taşıyacak gemi bulamamışlardı. Macaristan Kralı Macar Haçlı ordusunu Dalmaçya kıyılarında bulunan Spalato limanına Ağustos 1217'de getirdi ve çok geçmeden bu limana Avusturya Arşidükü VI. Leopold Avusturyalı Haçlı ordusu ile geldi. Bu orduların çoğunluğunu Filistin'e taşıması beklenen Frisya gemileri ise Portekiz'e Temmuz'da ulaşmışlar; bir kısmı Lizbon'da kalmışlardı ve ancak Ekim'de Sicilya'da Gaeta'ya eriştiler. Ama kış mevsiminde Akdeniz'de seyrüsefer kesildiği için orada Filistin'e gitmek için gelecek baharı beklemek zorunda kaldılar. Eylül başında VI. Leopold küçük bir Venedik ticaret gemi filosu bularak nispeten küçük sayıda olan Avusturyalı Haçlı birliklerini Spalato'dan 16 günlük yolculuktan sonra Akka'ya getirdi. İki hafta sonra Eylül ortasında Macaristan Kralı II. András da bir küçük Venedikli ticaret gemisi filosu ile Macar Haçlı birliklerinin bir kısmını Ekim başında Akka'ya getirebildi. Bir kısım Macar Haçlı birlikleinde Spalato'da ilkbaharı beklemek zorunda kaldı. Kıbrıs Kralı I. Hugh'da adasından toplayabildiği askerler ile tam bu sırada Akka'ya vardı. Suriye'de hasat mevsimi bitmişti; hasat pek iyi değildi ve yeni gelen Haçlı ordularına ve atlarına buğday ve yem temini zorluğu çekildi. Kutsal Kudüs Krallığı başşehri olan Akka'da orada kendi ordularıyla bekleyen Kudüs Kralı Jean de Brienne ve Antakya Prensi olan IV. Boemondo buluştular.

Akka'da Ekim 1217'de yapılan bir harp meclisi toplantısında bu hükümdarlar hiç beklemeden Eyyubiler üzerine askeri kampanyayı başlatmaya karar verdiler. 3 Kasım günü Akka'dan büyük Haçlı ordusu ayrıldı ve "Esdralon" ovasında yürüyüşe geçti. Yaşı 70'i aşkın olan Eyyubiler Sultanı Adil Seyfeddin Haçlı seferinin başlayacağı haberini almış ve Mısır'dan Filistin'e gelmişti. Fakat yapılan gözlemler bu yeni Haçlı ordusunun Üçüncü Haçlı Seferi Haçlı ordularından çok daha büyük olduğunu açıkça ortaya çıkardı. Sultan Adil gayet büyük bir Haçlı ordusunun bu mevsimde bir sefere çıkacağını beklemiyordu. Eyyubiler güçleri sayı bakımından Haçlı ordusundan çok küçük kalmaktaydı. Bu nedenle Haçlı ordusu Beisan'a yönelince Aclos'a geri çekilip Haçlıları Şam'a yönelmesini durdurmak için tedbirler aldı. Bir grup Eyyubi ordusu birliklerini de oğlu ve Şam emiri olan Muaazam komutası altında Haçlıların Kudüs'e gidiş yolunu kesmek için gönderdi.[3] Sultan Adil bu büyük orduyla açık sahrada çarpışmanın rizikolu olduğuna karar vererek Eyyubiler ordusunun kaleler ve şehir surları arkasına çekilmesini emretti. Macar Haçlı ordusu, Baisan civarını talandan sonra, kaleler ve surlu şehirlerin duvarlı savunma mevkilerine karşı hiç etkisiz kalmaktaydı.


Güya Haçlı ordusu Kudüs Kralı Jean de Brienne komutasında bulunmakla beraber, Haçlı ordusunda birlik beraberlik ve komuta disiplini bulunmamaktaydı. Her değişik komutanın Haçlı ordusu değişik hareket etmekteydi. Genel olarak Haçlı ordusu Besian'a girdi ve orayı ve etrafı talan ettiler. Oradan, belirlenmiş bir hedef olmadan Şeria Nehri'e gidip nehri geçip Taberiye Gölü'nün doğu sahiline geçtiler; oradan "Telhum" (günümüzde İsrail de "Kefar Nahum") etrafından geçerek Celile'den Akka'ya geri geldiler.

Macaristan Kralı II. András bundan hoşlanmamıştı. Eyyubiler Sultanı Adil elinde bulunan "Cebel-i Tur (Tabor Dağı)" kalesine hücum etmeye karar verdi. Bu hücuma Kıbris Kralı ve Avusturya Arşidükü komutasınaki birlikleri katılmadılar; "Tapınak Söveleyeleri" ve "Hospetalier Şövalyeleri" birliklerini beklemeden 3 Aralık'ta Macar Haçlılar ordusu bu kaleye saldırdı. Bu kalenin bulunduğu büyük tepeye zaten mancınık gibi büyük kale kuşatma aletlerinin getirilmesi hemen hemen imkânsızdı. Bunun yanında Macar Haçlı ordusunun sahip olduğu kuşatma için kullanacak mancınık ve benzeri savaş aletleri daha deniz yoluyla Filistin'e ulaşmamıştı. 5 Aralık'ta Şövalyeler birlikleri geldiğinde Haçlılar tekrar bu kaleye tekrar saldırdılar. Ama hiç başarı elde edemeden 7 Aralık'ta Macar Haçlı ordusu bu kuşatmayı bıraktı ve Akka'ya çekildi.

Yeni yılın başında nispeten küçük bir Macar Haçlı birliği Krallarından izin almadan ve yerlilerin tavsiyelerini dinlemeden Bekaa Vadisi'ne hücum ettiler. Fakat Lübnan Dağları'nı geçerken bir kar fırtınasına tutulup kayboldular. Bazı Macar Haçlı birlikleri "Marj 'Ayun Kalesi" ve "Kalaat-il Sakıf (Beaufort) Kalesi"'ne hücum yaptılarsa da bunlardan hiçbir sonuç çıkartamadılar. Sayda kalesine hücum eden 500 kişilik bir Macar Haçlı ordusu birliğinden ancak 3 kişi geri dönebildi. Böylece, Cebel-i Tur (Tabor Tepesi) Kalesi, Lübnan'daki kaleler ve Sayda kalesine karşı hücumlardan sonra, Macar Haçlı ordusunun duvarlı savunma mevkilerine karşı hiç etkisiz olduğu anlaşıldı.

Tam bu sırada Kudüs'ü elinde bulunduran Eyyubiler, bu yeni Hristiyan Haçlı ordularına karşı duramayacaklarını anlamışlardı. Şehrin surları bakımsızdı ve tamir etmek için büyük yatırım ve gayret istemekteydi. Surları tamirle onları savunmanın Birinci Haçlı Seferi'nde olduğu gibi teslim olunursa Kudüs müslümanlarının büyük bir katliama hedef olmasının çok olası olduğunu da unutmamışlardı. Bu nedenle diğer bir strateji uygulamaya karar verildi. Şehrin kule, kale, sür ve savunma mevkilerini yıkmaya karar verdiler. Eğer Hristiyan Haçlı ordusu Kudüs'e saldırırsa karşılarında korunaklı kuleler, kaleler ve duvarlarda mavzilenmiş Müslüman güçleri bulamayacaklardı. Müslümanlar Kudüs'e bir Haçlı hücumu olduğunda surlar arkasında savunmamayı tercih etmekte idiler. Eğer Kudüs'ün surları yıkılıp korunamayacak bir hale getirilirlerse korunaklı mevziler bulunmadığı için, eğer Haçlılar şehre hücum ederlerse şehrin onlara bırakılması öngörülmüştü. Ek olarak şehrin tedarik yollarının kapatılması ve şehir etrafından insan ve hayvan tedarik, iaşe, yiyecek ve malzemelerinin toplamasının da imkânsız hale getirilmesi planlanmıştı. Sonra da Haçlılar şehri ellerine geçirirlerse bir Müslüman karşı hücumuna gayet açık olacakları için Kudüs'ü ellerinde tutma rizikosuna girmeyecekleri de düşünülmekteydi.

Yaptığı etkisiz muharebelerden sonra Macar Haçlı ordusu uzun müddet hiç etkisiz kaldı. Bundan dolayı Macaristan Kralı II. András zamanını Kutsal ülkede bulunan güya kutsal kalıntılar toplamakla geçirmeye başladı. Bu uğraşında bir sürü ne olduğu belirli olamayan "kutsal peygamberler veya azizlerden arta kalan parça veya eşya" topladı. Örneğin İncil'de ismi geçen Cana'daki yemekde kullanıldığı iddia edilen bir seramik su güğümü satın almıştı. En son olarak Macaristan koruyucu evliyası olan Evliya Stefan'ın kafatasını bulmuştu.

1218'in başında Macaristan kralı II. András birden çok hastalandı ve iyileşirse Macaristan'a dönmeye karar verdi. Gerçekten de iyileşti ve Macar Haçlı ordusu topladığı "güya kutsal" eşyalarla birlikte diğer Haçlı ordusu komutanlarının kalması için yalvarıp yakarmalarını hiç dinlemeden Filistin'den ayrıldı. Ordusunu Lübnan ve Suriye sahillerinden Trablusşam ve Antakya üzerinden Çukurova'ya yürüttü ve orada Selçuklu Sultanı'ndan aldığı serbest geçiş belgesi ile Anadolu'dan yürüyerek geçip Konstantinopolis'e vardı. Yine oradan yürüyüşle Balkanlardan Macaristan'a geçti. II. András'ın Haçlı Seferi, topladığı birçok ne olduğu belirsiz güya kutsal evliya parçaları ve eşyaları dışında, hiçbir sonuç doğurmamıştı.

Şubat 1218'de II. András ve Macar Haçlı ordusu Filistin'den ayrıldıktan sonra Antakya Prensi IV. Boemondo Antakya'ya ve Kıbrıs Kralı I. Hugh da Kıbrıs'a dönmek üzere Akka'an ayrıldılar.

27 Nisan 1218'de Frisya filosunun ilk yarısı Akka'ya ulaştı ve iki hafta sonra Lizbon'da kışın kalmış olan ikinci yarısı Akka'ya vardı. İtalya'da değişik limanlarda bulunan Fransız şövalyeleri de peyderpey Akka'ya geldiler. Akka'ya yeni bir Alman Haçlı ordusu başında "Oliver Kölnlü" ve Hollandalı, Flandaralı ve Frisyalı askerlerden oluşan karışık bir Haçlı ordusu başında Hollanda kontu I. William olarak bu Frisyalı gemiler filosu ile geldi.

Kudüs Kralı Jean de Brienne Kudüs'teki durumdan haberdardı ve Kudüs'e hücum etmenin uygunsuz olduğunu kabul etmişti. Avusturya Arşidükü VI. Leopold ve Kudüs Kralı Jean de Brienne yeni gelen Oliver Kölnlü ve I. William ile yeni bir strateji planı yapmaya başladılar. Buna göre yeni takviyeli Haçlı ordusu Eyyubiler'in ana merkezi olan Mısır'a ve Kahire'ye hücum edip bu toprakları eline geçirirlerse, bu topraklar ile Kudüs'ü değiş tokuş yapma imkânı olup, Kutsal şehir Kudüs'ün bu değiş tokuş sonucu Haçlı Hristiyanlar eline geçmesi sağlanabilecekti. Bu stratejiye uygun olarak Kudüs Kralı Jean de Brienne önce önemli bir Mısır sahil limanı olan Nil Nehri deltası ağzında bulunan Dimyat veya İskenderiye liman şehirlerine hücum etmeyi ve bu şehirleri ele geçirdikten sonra bunları tedarik üsleri olarak kullanarak sonradan Kahire'ye hücum etmeyi teklif etti. Yapılan harp meclisinde yeni gelen Haçlı güçleri komutanları hedefin Dimyat kalesi ve limanı olmasını kabul ettiler.

Anadolu Selçuklu Devleti ile Eyyubiler

Eyyubiler kuzey Suriye'de de tehlike altına girmişlerdi. Anadolu Selçuklu Devleti Sultanı I. İzzeddin Keykavus kuzey Suriye topraklarına göz dikmişti. Bazı tarihçiler I. İzzeddin Keykavus'un Haçlılar ile müzkerelerden sonra onlarla anlaşarak Kuzey Suriye'ye hücum ettiklerini bildirirler. Bu antlaşma hem Haçlılara kuzeyden olan Eyyubiler baskısını azaltacak ve hem de Selçuklulara yeni Halep Kuzey Suriye toparaklarını ele geçirmeye fırsat sağlacaktı. Fakat bu anlaşma hakkında zamanın diğer tarihçileri hiç bahiste bulunmamaktadırlar.

Kuzey Suriye Eyyubilerin Halep Emiri idaresi altında idi ve Beşinci Haçlı Seferi döneminde burada şu olaylar gelişti. 1216'da Sultan Adil'in yeğeni olan Eyyubiler Halep Emiri Zahir Gazi öldü ve yerine daha çocuk olan Aziz Muhammed geçti. Aziz'in yetişkinliğine kadar naipliğini Tuğrul adında bir hadım ile annesi Dayfa Hatun yüklendi. Selahhaddin Eyyubi'nin büyük oğlu olan Efdal Samsat'ta sürgündeydi. Halep Emirliği'nin kendine verilmesi gerektiğini savundu ve bunu zorla ele geçirmek için Anadolu Selçuklu Sultanı İzzeddin Keykavus'un desteğini aldı. 1218 başlarında Selçuklu ordusu ile Efdal'ın topladığı bir ordu birlikte Kuzey Suriye'ye girerek Halep üzerine yürüdü. Halep Emir naibi Tuğrul Sultan Adil'in Haçlılarla uğraştığını bilerek destek için Adil'in üçüncü oğlu olan ve Eyyubiler Elcezire emiri olan Melik Eşref'den yardım istedi. Eşref, Selçuklu ve Efdal ordusu ile "Buzaa Muharebesi"'ne girişti ve onları yenik düşürdü. Efdal yine Samsat'a sürgüne gitti. Halep Emirliği Melik Eşref'in üst-hakimiyetini tanıdı. Selçuklu Sultanı'nın Kuzey Suriye ve Irak üzerinde istekleri İzzeddin Keykavus'un 1220'de ölümüne kadar devam etti. Keykavus yaşamının son yılında Musul'daki taht kavgasına müdahale etmeye hazırlanmakta idi.

Mısır

Doğu Akdeniz kıyılarındaki'de Haçlı devletleri, Kıbrıs Kralı, Tapınak Şövalyeleri, Hospitalier Şövalyeleri ve Avrupa'dan gelmiş Haçlı orduları komutanları Kudüs Kralı Jean de Brienne Mısır'a hücum ve ilk defa Dimyat kalesini ele geçirme planını kabul edip uygulamaya koyuldular.

24 Mayıs 1218'de Frisya donanma filosu gemilerine yüklenen Jean de Brienne komutasındaki Haçlı orduları Akka'dan ayrıldı. Önce Ahklit limanına uğrayıp daha fazla tedarik maddeleri aldılar. Fakat burada rüzgarın birdenbire yön değiştirmesi ile filo ikiye ayrıldı. Bir filo 27 Mayıs'ta Dimyat kalesi yakınlarında Nil Nehri ağzına erişti. Burada demir atıp filonun geri kalan büyük kısmını bekledi. Fakat sabırları tükendi ve nehrin ağzında batı kıyıya asker çıkartma yapmaya başladılar. Hiç direniş ile karşılaşmadılar. Ana filo gelince onlar da aynı mevkide karaya asker çıkarttılar. Haçlı Orduları komutanları da karaya çıktılar. Dimyat kalesi, nehir ağzından 2 km içeride, nehrin doğu sahilinde ve arkasını Manzele Gölüne vermiş olarak konumlanmıştı. Nil Nehri ağzının gemilerin kullanmasını uygun tek yatağına gemilerin girmesini önlemek için şehirden karşı kıyıda bulunan bir korunaklı kuleye zincir çekilmişti. Bu kule Haçlı ordusunu ilk hedefi oldu.

Eyyubiler Sultanı Adil Haçlı ordusunun Suriye'de hücuma geçeceğini tahmin etmemekteydi ve bu yeni gelişme ona büyük bir sürpriz oldu. Dimyat şehrinin savunmasına özel bir dikkat verilmemişti. Fakat yine de hem şehirdeki depolarda hem de Nil Nehri üzerinde bulunan zincirin Haçlı donanmasının yolunu kestiği için bu zincirin güneyinde bulunan yakın bölgelerden kalenin direnişi için gerekli iaşe ve tedarik malları depolarda bulmaktaydı. Bu nedenle Dimyat kalesi 24 Ağustos'a kadar Haçlı kuşatmasına ve zaman zaman hücumlarına karşı direnmede başarılı oldu. Eyyubiler Sultanı Adil Şam'da bulunmaktaydı. Kahire'de naip oğlu Kamil bin Adil Mısır ordusu ile Kahire'den kuzeye yürüdü ve Dimyat'ın 10–15 km güneyinde bulunan Adiliye'da kamp kurdu. Haçlı mevkilerine hücum edecek sayıda gemisi bulunmamaktaydı ama Dimyat kalesinin karşı yakasında bulunan ve Nil Nehri'ni Haçlı gemilerine kapayan zincirin ucunda bulunan kuleye takviyeler gönderdi.

Haçlıların kuleye ilk hücumu Haziran 1218 sonlarında yapıldı ve başarısız oldu. Haçlılar Ağustos sonunda bir hücuma daha hazırlandılar. Bu hücumda Frisyalı gemileri kullanarak Haçlı'lar IV. Haçlı Seferi'nde Konstantinopolis'in kuşatmasında kullandıkları birbirine sıkıca bağlı iki geminin direkleri arasında gerdikleri deriden platforma çıkıp kale duvarlarına hücuma hazırlandılar. Böylece kule ham karadan hem de denizden hücuma maruz kalacaktı. 24 Ağustos'ta Frisyalı gemiler ve diğer kara güçleri ile Haçlılar kuleye taarruza başladılar. Bu hücum 24 saat kadar karşılıklı çatışmaya yol açtı. Ama kulenin savunucuları sayısı büyük zayiat verip sadece 100 kadar kişiye kadar düşmüştü. Bu küçük güçle Haçlılar karşısında duramayacaklarını anlayıp teslim oldular. Bu kuledeki depoda büyük miktarda iaşe ve teçhizat bulundu ve Haçlılar bunları ordularının bulunduğu nehrin batı kıyısına taşıdılar. Sonra da nehir üzerindeki zincir ve yanında buluna küçük köprüyü yıktılar. Böylece Haçlı gemileri Nil Nehrinin güneyinden şehre iaşe ve tedarik getirme yolunu kapatmış oldular ve şehri tamamiyle blokaja aldılar.

Kulenin düşmesi haberi Şam'da bulunan zaten yaşlı ve hasta olan Sultan Adil'e birkaç gün sonra erişti ve onu fena etkiledi. Suriye'de yeni Eyyubi Şam Emiri olan Sultan Adil'in küçük oğlu Muazzam Haçlıların dikkatini Filistin'e geri çekmek için Haçlı Kaseriya kalesine hücum etti; bu kaleyi eline geçirdi ve bütün şehir surlarını yıkıp şehri savunmaya imkânsız hale getirdi. Bu haber de Sultan Adil'e yetişti. Ama özellikle Dimyat karşısındaki kalenin düşme haberi gerçekten çok zor gelmişti ve 31 Ağustos'ta 75 yaşında iken Sultan Adil Şam'da vefat etti. Büyük oğlu olan ve babasının hastalığı dolayısıyla Mısır'da iktidar gücünü efektif olarak taşıyan Kamil bin Adil Eyyubiler Mısır Sultanı ve üst Eyyubiler Sultanı oldu. Eyyubilerin Şam Emiri olan küçük oğlu Muazzam Eyyubiler Suriye Sultanlığı'na geçti.

Haçlılar nehir karşısında kuleyi ellerine geçirdikten sonra eğer Dimyat kalesine hücuma geçselerdi, belki bu esas kaleyi de ele geçirebilirlerdi. Ama Haçlılar bu hücumdan kaçındılar ve takviye kuvvetlerin gelmesini beklemeye koyuldular. Frisyalı Haçlıların çoğu ülkelerine geri döndüler. Frisya'ya yetiştiklerinin ertesi günü sanki Tanrının cezasıymış gibi Frisya'ya büyük zarar veren bir fırtına çıktı; o zamana kadar görülmemiș șiddetle yağmur geldi ve ülke sel ile kaplandı.

Papa III. Honorius 20.000 gümüş mark sarf ederek yeni bir deniz filosu kurdurmuştu ve bu filo 1 yıldır Brindisi'ye gelen Haçlıları Mısır'a götürmek için limanda beklemekteydi. Bu gemiler Haçlı güçleri ile dolu olarak tam bu sırada limandan ayrıldılar. Başlarında Papa temsilcisi Kardinal Pelagius Albano'lu bulunmaktaydı. Aynı zamanda Fransız Haçlı komutanları Nevers Kontu Herve ve La Mache Kontu Hugh Lusignanlı Genova gemileri bularak Fransa'dan ve İngiltere'den gelen Haçlı ordularını Mısır'a götürmek için yola çıktılar. Bu filoya papalık dinsel temsilcisi olarak Courcon Kardinalı Robert'i tayin edilmişti ama bu kişi papa temsilcisinin siyasal yetkilerini taşımamaktaydı.

Kardinal Pelagius ve Haçlı ordusu Mısır'a Eylül ortasında vardı. Bu kişi çok koyu Katolik inançlı İspanyol asıllı bir kişi idi. Dimyat'a gelmesi Haçlılar arasında bir anlaşmazlık ortaya çıkarttı. Kudüs Kralı Jean de Brienne'nin Haçlıların komutanı olduğu kabul edilmekteydi. Bu yüksek rütbe önceki yıl Filistin'deki harekâtta Macaristan Kralı ve Kıbrıs Kralı tarafından kabul edilmemişti ama onlar ülkelerine dönmüşlerdi ve bu sefere katılmamaktaydılar. Kardinal Pelagius Jean de Brienne'nin otoritesini kabul etmeyip ona karşı çıkmaktaydı. Jean de Brienne'nin Kutsal Kudüs Kralı olması, ancak meşru kraliçe olan ve ama o zaman ölmüş bulanan Jean de Brienne'nin karısı dolayısıyla idi; Jean de Brienne meşru kral değil, meşru kraliçe kocası idi. Kardinal Pelagius Papa temsilcisi olarak kendini Haçlı ordusunun en yüksek komutanı olarak görmekte idi. İtalya'dan gelen haberler Kutsal Roma-Germen İmparatoru olan II. Friedrich'in yeni bir Haçlı ordusu toplamakta olduğu ve bu ordu ile Filistin'e gelmesi yakın olduğu hakkında idi. Kardinal Pelagius II. Friedrich'in üst komutan olmasının meşru olacağını kabul etmekteydi.

Sultan Kamil Ekim'de yeni takviye birlikleri almıştı. Bir nehir filotilası kurup Haçlı'ların ordugahına karşı bir hücum tertip etmeye koyuldu. Haçlılar bu filoyu Komutan Jean de Brienne'nin gayretleri ile geri püskürtüler. Birkaç gün sonra Eyyubiler kalenin kuzeyinde bir köprü kurdular. Kardinal Pelagius emrindeki güçlerle bu köprünün yapımını durduramadı. Sultan Kamil de nedense ordusunu bu köprüden şehre geçirmedi ve su üzerinden botlarla hücuma geçmeyi tercih etti. Fakat Haçlı kampına yeni erişmiş olan Fransız Haçlıların gayretiyle bu nehir üzerinden hücum da başarısız kaldı. Haçlı kampının hemen dışına yapılan diğer bir Eyyubi hücumu da geri püskürtüldü. Bu su üzerinden hücumların geri püskürtülmesinde Eyyubi ordusu pek çok askerin suya düşüp boğulması ile büyük zayiat verdi.

Ekim sonlarına karşı çatımalar biraz azaldı. Haçlı ordusu Fransız ve İngiliz Haçlı güçlerinin gelmesi ile takviye olunmuştu. Sultan Kamil'e Suriye'den gelmesini beklediği takviyeler babası Sultan Adil'in Șam'da ölmesi üzerine aksamaya başlamıştı. Yeni Suriye Sultanı Muazzam idareye geçince daha düzenli yeni takviyeler beklemeye başladılar. Haçlılar da sorunlarla karşılaştılar. Eyyubiler elinde bulunan köprünün ilerisinden denize uzanan yeni bir kanal kazdılar. Fakat bu kanalın dolması çok uzun almaktaydı. 29 Kasım akşamı kuzeyden büyük bir fırtına deniz üzerinden deniz suyunu etrafındaki düşük rakımlı araziye yaydı ve sel gibi deniz suyunu Haçlı kampı üzerine getirdi. Haçlı ordusunun tüm çadırları sel suları altında kaldı ve depolanmış iaşe ve teçhizat da sular içinde kaldı. Fırtına gemi zayiatı da doğurmuştu. Seller çekildikten sonra kamp hiç Haçlının dokumak istemediği ölü balıklarla dolmuştu. Kardinal Pelagius yeni bir nehir duvarı yapılması emrini verdi ve selin getirdiği zayiat (yırtılan yelkenler, çadırlar ve hatta at leşleri) bu duvar için malzeme oldular. Ama Haçlıların önceden kazdıkları kanal da artık dolmuştu ve Haçlı gemileri nehirde daha ilerilere gidebilmeye başladılar.

Bu sefer Haçlı ordugahında bir salgın ortaya çıktı. Bu salgına tutulanlar çok yüksek hararetten ve kararmaya başlayan derilerden muzdarip oldular. Haçlı ordusu mevcudunun altıda biri hayatını kaybetti. Bunlar arasında Fransız Courcon Kardinalı Robert de bulunmaktaydı. Hayatta kalan Haçlı güçlerinin hem fiziksel takatleri hem de moralleri çok düşmüştü.

Bunu nispeten çok şiddetli bir kış takip etti. Her iki ordu da ıslak ve nispeten soğuk havadan ve bunun ortaya çıkardığı çeşitli hastalıklara yakalanıp ölerek zayiat verdiler.

Şubat 1219 başında Haçlıların komutanı Kardinal Pelagius ordunun moralini yükseltmek için harekete geçti. 2 Şubatte Eyyubi ordusuna bir genel taarruz düzenledi ama ortaya çıkan fırtına ve yağmur bu hücumu imkânsız hale getirdi.

4 Şubat'ta Sultan Kamil'in ve ordusunun şehrin dışında ordugah kurduğu Adiliye mevkini boşalttığı haberi geldi. Haçlılar Adiliye'ye yürüyünce mevzilerin boş olduğunu gördüler. Kale içinde bulunan Eyyubi ordusu onların Adiliye'ye yerleşmelerini önlemek için bir huruç hareketi yaptı ise de başarı kazanamadı. Haçlılar Adiliye'ye girip yerleşip Dimyat kalesini tamamiyle kuşatmayı başardılar. Sultan Kamil'in çekilmesine sebep Emir İmaddinin Ahmed bin el-Mastub adlı bir kölemen emirin bir komplo hazırlayarak Sultan Kamil'i öldürmek ve yerine küçük kardeşi Faiz'i sultanlığa geçirmek istemesinin öğrenilmesi olmuştu. Tam bu sırada Suriye Eyyubi Sultanı Muazzam Suriye ordusu ile Mısır'Eyyubiler ordusunu takviyeye gelmişti. İki kardeş 7 Şubat't görüşüp bu komployu bastırdılar. Buna Sultan Muazzam'ın yeni getirdiği Suriye ordusu çok etkili oldu. Emir Kerek kalesine hapse gönderildi. Eyyubi prensi Faiz'de Sincar'a sürüldü ve oraya gitmekte iken vafat etti.

Sultan Muazzam'ın yeni takviye ordusu ile bile Sultan Kamil Haçlıları Dimyat kuşatmasından söküp atamadı. Eyyubilerin asker sayısının çok artmasına rağmen nehir, göl ve kanallar bu kara ordusunun etkili kullanılmasına engel oldu. Haçlıların ana kampı ve Adiliye'de kurdukları yeni kampa yapılan hücumlar netice vermedi. Sultan Kamil yeni ordugahını Dimyat'ın 10 km güneyinde bulunan Fariskur'da yerleştirdi. Haçlılar Dimyat'a hücuma başlarlarsa onları arkadan vurmaya hazır hale geldi. Bütün ilkbahar aylarında bu yenişememe durumu devam etti. Eyyubilerin Hristiyan kutsal (Paskalya yortusu ve ondan yedi hafta sonraki yortu) günlerinde Adiliye'yi tekrar ellerine geçirmek için Haçlılara yaptıkları büyük taarruzlar boşa çıktı. Dimyat kalesinde kuşatma altında bulunan Eyyubiler ordusunun yiyeceği boldu; ama hastalık yüzünden asker sayısı çok azalmıştı. Ama Haçlılar kaleye hücumu yine geciktirdiler.

Eyyubiler Şam Sultanı Muazzam, hükmü altında bulunan Kudüs şehrinin tüm surlarını ve kale kulelerini yıktırmış ve şehri surlar ile savunulamaz bir hale getirilmişti. Eğer barış ortaya çıkarsa bu savunması imkânsız Kudüs'ün Haçlılara terk edilmesi imkânı vardı. Bunun için 19 Mart'tan itibaren Kudüd şehrinin diğer surları ve en önemli kuleleri yıkılmaya başlandı. Bu şehirde bir panik yarattı. Şehirdeki Müslümanların bazıları şehri boşaltıp Ürdün Nehri'ne doğru kaçtılar. Boş bulunan evler askerlerin halkın talanına hedef olup harabeye dönüştürüldüler. Bazı tutucu mütecavizler Hristiyanların kutsal binalarını (özellikle Kutsal Kabir Kilisesi'ni) yıkamayı istediler ama Eyyubiler idarecileri buna izin vermediler.

Bu sefer yaz çok yüksek sıcaklıkla ortaya çıktı. Buna alışkın olmayan Haçlı orduları sıcaktan bitkin hale geldiler. Morallerini yükseltmek için Kardinal Pelagius gene mütecaviz bir harekâta başladı. 29 Temmuz'da Eyyubilerin Haçlı kampına yaptıkları hücum her iki tarafa büyük zayiat vererek geri püskürtüldü. Haçlılar mancınıklarla kale duvarlarına bombardımana başladılar. Buna karşılık kale savunucuları Rum ateşi kullanarak mancınıklara büyük zarar verdiler. Haçlılar Rum Ateşi ile çıkartılan yangınlar ancak sirke kullanarak söndürebilmekteydiler. Aynı ay diğer bir Eyyubiler hücumu Haçlıları nerede ise söküp atmakta iken vaktin gecikmesi ve havanın kararması nedeniyle bundan muvaffak olamadı. Haçlıların 6 Ağustos'ta surlara yaptıkları hücum da etkisiz kaldı.

Haçlılar içinde yüksek sınıflara mensup komutanlar arasında da zayiat büyüktü (örneğin Tapınak Şövalayeleri Büyük Ustası Guillaume de Chartres). Avusturya Kontu Leopold Mayıs sonunda ordusu ile Avusturya'ya dönmek üzere kamptan ayrıldı. Kudüs Kralı Jean de Brienne ile Papa Temsilcisi Kardinal Pelagius arasında taarruzlarda uygulanacak strateji üzerinde anlaşmazlık çıktı. Kral, Sultan'ın kampına hücum etmek istemekteydi ve Kardinal ise şehrin duvarlarına hücumu tercih etmekte idi. 29 Ağustos'ta kral taraftarlarının önerisi uygulanmaya koyuldu ve Haçlılara biraz düzensiz halde büyük bir kitle gibi Sultan'ın kampına hücuma başladılar. Eyyubiler önce geri çekilir gibi yapıp sonra karşı taarruza geçtiler. Kardinal Pelagius komutayı üzerine aldı. Ama onun her türlü emrine ve hatta yalvarış ve yakarışına rağmen İtalyan asıllı Haçlılar geri çekilmeye başladılar. Bunu gören Haçlı ordusunun hepsi paniğe kapılıp kaçmaya koyuldular. Fakat Kral Jean de Brienne ve Fransız ve İngiliz asiller idaresindeki Haçlı ordusu kısımları direniş gösterip bu paniği önlediler ve Haçlı kampını kurtarmış oldular.

Bu arada önemli bir Hristiyan, sonradan aziz olarak kabul edilen Assisili Francesco Dimyat'ı kuşatan Haçlılar ordu kampına ziyarete geldi. Barış hakkında müzakereler yapılırsa bir sonuca varılacağına inanmaktaydı. Müslümanlar tarafına geçmek için zorla Kardinal Pelagius'tan izin aldı. Assisili Francesco bir beyaz bayrak altında sultan'ın bulunduğu Fariskur'a geçti ve orada Sultan Kamil'in huzuruna çıktı. Sultan Kamil ona çok iyi davrandı; fakat dini konular hakkında açık bir oturum yapılmasını kabul etmedi. Francesco'ya birçok hediye verdi; Francesco ama bunları kabul etmedi. Onun yanına bir askeri şeref birliği verilerek tekrar Haçlılar karargahına geri dönmesi sağlandı.

Ama Assisili Francesco'nun araya girmesi gerekmemekteydi. Mısır Eyyubiler Sultanı Kamil bin Adil barıştan yana idi. O yıl Mısır'da Nil Nehri fazla yükselmemişti. Bu su eksikliğinden dolayı Mısır halkına yetişecek yiyecek olmayacağı aşikardı. Aynı zamanda ülke içinde tarıma hiç katkı yapmayan ve büyük tüketime neden olan bir ordu bulunmakta ve savaş yapılmakta idi. Suriye Sultanı Muazzam da Suriye'den getirdiği orduyu geri götürmeyi istemekteydi. Eylul sonunda bir Haçlı esir bir ateşkes teklifi ile Sultan'a geldi ve eğer Müslümanlar Kudüs'ü geri verirlerse bir barış olabileceğini bildirdi. Mısır Eyyubi Sultanı Kamil bin Adil Haçlılarla bu ateşkesi kabul etti. Fakat Haçlılar barış müzakerrlerine başlamayı kabul etmediler. Böylelikle ateşkes döneminde her iki taraf da kendi mevzilerini pekiştirmekle geçirdiler. 26 Eylül'de Sultan Kamil Haçlılara yaptığı bir hücumla bu ateşkes dönemine son verdi.

Fakat yine de Sultan Kamil barış yanlısı idi. Dimyat'ın savunucularının sayısının çok azaldığını ve onları takviye etme imkânı olmadığını bilmekte idi. Haçlılar kampı içinde kargaşalık çıkartmak için tuttuğu casus ve ajan provokatörler de hiç etkili olmamaktaydılar. Ekim sonunda esir olan iki Haçlı şövalyeyi Haçlılara göndererek yeni bir barış teklifi şartlarını onlara bildirdi. Haçlılar Dimyat kuşatmasını kaldırıp Mısır'dan çıkarlarsa kendilerine Kudüs, Beytüllahim, Nasıra ve "gerçek istavroz" geri verilecekti. Böylece Kudüs ve Orta Filistin'in tümü ve Celile bölgesi Haçlı Hristiyanlar eline geçecekti. Kudüs Kralı Jean de Briene; onun asilleri, Fransa, İngiltere ve Almanya'dan gelen bütün komutan asiller bu şartlara razı olma lehinde idiler. Papa Temsilcisi Albano'lu Pelagius ve Kudüs Katolik Patriği bu tekliflere karşı çıktılar. Bu koyu dindar Katolikler prensip olarak Hristiyan olmayanlarla anlaşma yapılması aleyhinde idiler. Tapınak Şövalyeleri ve Hospitalier Şövalyeleri ise buna stratejik olarak aleyhtardılar. Kudüs surları ve Celile'de bulunan kaleler yıkıldığı için Kudüs'ün askeri olarak savunulması imkânsız olduğu açıktı. İtalyanlar (Venedikliler, Cenovalılar vb.) ise ticaret bakımından aleyhteydilar. Dimyat Haçlılar eline geçerse Haçlılar ve İtalyanlar elinde bu liman, Mısır içine açılan bir ticaret kapısı olacağını düşünmekteydiler. Sonunda Kardinal Pelagius'un katı ısrarı üzerine bu barış teklifi reddedildi. Bu katı Katolik tutumun haberini alan önemli bir grup Haçlı orduların komutanı olan Hollanda Kontu I. William, kendisinin getirdiği Flandralı'lardan oluşan ordusu ile kuşatmadan ayrıldı ve biran önce ülkesine geri dönme hazırlıklarına girişti.

4 Kasım'da Haçlılar tarafından kaleye karşı gönderilen bir keşif birliği Dimyat kalesinin dış surlarında hiçbir savunucu bulunmadığı haberini getirdi. 5 Kasım'da tam bir güçle surlar üzerine yürüyen Haçlı ordusu bu dış surları hiç direniş görmeden geçti ve iç kale kapılarına dayandı. Şehrin içinde bulunan askerlerin hemen hepsi hasta idi ve şehirde sadece 3000 kişi hayatta kalmıştı. Yaşayan asker ve siviller hastalıktan o kadar bitkin haldeydiler ki ölülerini bile gömme takatleri bulunmamaktaydı. Ama şehir depoları yiyecekle doluydu. Şehrin depolarındaki her türlü mal istilacı Haçlı ordusuna kalmıştı. Haçlılar şehir sakinlerinden 300'ünü fidye toplamak için ayırdılar. Genç çocukları Hristiyan yapılmak üzere papazlara teslim ettiler. Diğer şehir sakinlerini köle olarak sattılar. Şehirde bulunan her türlü kıymetli ve kıymetsiz mal her Haçlıya rütbesini de göz altına alınarak bölüştürüldü. Şehrin idaresi de sorun oldu. Sonunda Kutsal Roma-Germen İmparatoru II. Friedrich'in gelip Haçlı seferine katılıncaya kadar şehrin idaresi Kudüs Kralı Jean de Brienne'ye verildi. Bu arada Nil Nehri'nin doğuda bulanan ağzında, Dimyat'tan birkaç kilometre uzaklıkta olan Tanis şehrine de bir hücum düzenlendi. Bu şehir de terk edilmişti ve içinde bulunan eşyalar ganimet olarak alınarak Haçlılar arasında bölüşüldü. Ganimet bölüşülmesi büyük sorunlar ortaya çıkardı. Kendilerine haksızlık yapıldığını iddia eden İtalyan Haçlılar açıkça isyana geçtiler. Ama Tapınak Şövalyeleri ve Hospitalier Şövalyeleri güçleri onları şehirden uzaklaştırdılar. Böylece kış mevsimi galibiyet kazanan Haçlı ordusunda çıkan anlaşmazlıklarla girdi.

Papalık temsilcisi olan Pelagius Dimyat şehrinin geçici idarecisi olarak Kudüs Kralı Jean Brienne'yi kabul etmemekteydi. Jean de Brienne de yıl sonunda Dimyat'tan ayrılarak Akka'ya geri döndü. Pelagius imparator II. Friedrich'in yeni bir ordu ile Avrupa'dan gelmesini beklemekteydi ama II. Friedrich gelmedi. Eğer bir başarısızlık olursa Papa temsilci Pelagius'un bunu kendine yükleyeceğinden çekinen Jean de Brienne 7 Temmuz'da bir yıl Filistin'de kaldıktan sonra tekrar Dimyat'a eski görevine döndü.

Tam bu sırada El Cezire'de bulunan Eyyubiler, Anadolu Selçuklu Devleti hükümdarı I. Keykavus ile yaptıkları savaşı bir antlaşma ile sona erdirdiler. Orada Eyyubiler valisi olan olan Sultan Kamil'in küçük kardeşi Eşref Musa bin Adil komutasında bir ordu ile Mısır'daki Eyyubilere askeri yardım desteği sağlama durumuna geçmişlerdi. Sultan Kamil ayrıca Nil Nehri deltasının batısında yeni bir donanma kurmayı başarmıştı. 1220'de bu yeni Eyyubiler donanması Kıbrıs'ın batısında Haçlıların donanmasının tümünü bir pusuya düşürüp bu Haçlı filosunu elemine etti. Böylece Dimyat'taki Haçlıların deniz desteği de kesilmiş oldu. Sultan Kamil Pelagius'a tekrar daha önceki bildirdiği şartlarla tekrar barış teklif etti. Pelagius yine bunu kabul etmedi.

Temmuz 1270'te Dimyat'daki Haçlı Hristiyan orduları Eyyubiler başkenti olan Kahire üzerine yürümeye karar verdiler. Bu yürüyüş kuru olan Nil Nehri kıyısını takip ederek devam etti. Eyyubiler hükümdarı Sultan Kamil bin Adil ve ordusu tarafından yakından gözlemlenip takip edildi. Mısır ve Suriye Eyyubiler güçlerinin öncüleri 19 Temmuz'dan itibaren Kahire hedefiyle ilerlemekte olan Haçlı ordusunun uçlarına sık sık baskın hücumlarında bulunmaya başladı. Bu sık sık yapılan hücumlar ilerleyen Haçlı ordusunun moralini bozdu. Özellikle Alman haçlılarına çok aksi tesir yaptı. Haçlılar ordusuna dahil olan 2000 Alman haçlı askeri komutanları I. Louis Baveryalı ve Tütonik Şövalyeler Büyük Ustası Hermann von Salza altında, Haçlılar Kahire yolunda yürüyüşte iken ordudan ayrılıp Dimyat'a geri döndüler. Pelagius Kahire'ye ordunun yürümesinde israr edip bunun aleyhtarlarını aforoz etmek istemekteydi. Ama Dimyat geçici idarecisi Jean de Brienne bunu kabul etmedi.

Sultan Kamil ve kardeşi Suriye Sultan Muazzam Nil Nehri'nin tekrar sel getireceği dönemde kardeşleri Eşref'in El Cezire'den takviye birlikleri ile gelmesini beklemeye koyulup bu yürüyüşte olan Haçlı ordusu ile bir büyük silahlı çatışmaya girişmemeye ve oyalayıcı çöl savaşı taktikleri uygulamaya kararlıydılar. Pelagius ise geriye dönmeyen Haçlı ordusu ile Kahire üstüne hücuma devam etmeye karar verdi. Haçlı ordusu Nil Deltası'nın bir kolu üzerinde güneyde bulunan Mansure'ye doğru kuru bir nehir yatağı kenarından yürüyüşüne devam etti.

Kahire üzerine yürümekte olan Haçlılar Mansure kalesi önüne geldiklerinde Mısırlı öncü birlikler nehrin kanallarını tutan yüksek setleri yıktılar. Yıllık sel ile yükselen Nil Nehri, Mansure şehrinin etrafında bulunan ve sel zamanlarında suyla dolan nispeten düşük rakımlı ova ve Haçlılar ordusunun takip ettiği kuru nehir yatak kıyılarını nehir suları ile doldurmaya başladı. Haçlı ordusu bu sel sularıyla kaplanmaya başlanan ovada bulunan dar ve daha yüksekçe olan ada şeklini alan bir arazi parçasına çekilmek zorunda kaldılar. Sultan Kamil'in yeni yaptırdığı donanma filosu, buraya kadar gelmesi imkânı olan Haçlı gemilerinin Nil Nehri deltasına girmesine mani olmaktaydı. Haçlılar yürüyüşte levazım, erzak, iaşe ve silah ikmalini ya etraftaki yerel halktan zorla alarak veya Nil Nehri kolu üzerinde işleyebilen küçük gemilerle yapılabileciğini planlamışlardı. Fakat nehir sularının yükselmesi ile bu türlü ikmali yapmalarına imkân kalmamıştı. Papalık temsilcisi Kardinal Pelagius bu sırada komuta gücünü yetirdi. Hiçbir Haçlı birliği onun ilerleme komutlarına uymaz olmuştu. Haçlı ordusu alt komutanları açlık tehlikesi dolayısı ile çaresizlik içinde kalarak Sultan Kamil'e teslim olmaya karar verdiler.

Haçlıların teslim olmak için müzakere etme teklifi Eyyubiler ordugahına erişince Eyyubiler üst komutanları arasında bir ihtilaf olduğu ortaya çıktı. Suriye Sultanı Muazzam bin Adil ve Elcezire emiri Eşref bin Adil bu Haçlı ordusunun tamamiyle imha edilmesine taraftardılar. Fakat Sultan Kamil değişik alternatif düşünmekteydi. Dimyat kalesinin, bu kalede geride kalan Haçlılar tarafından daha da pekiştirlmiş ve uzun bir kuşatmaya dayabilecek hale getirilmiş olduğu casuslar vasıtası ile öğrenilmişti. Sultan Kamil selde mahsur kalan Haçlı ordusunun imha edilmesinin Dimyat'taki Haçlıların daha ciddi olarak direnmelerine neden olabileceğini düşünmekteydi. Eğer Dimyat kalesi kuşatmaya alınıp bu kuşatma uzun sürerse Avrupa'dan yeni bir Haçlı ordusu gelmesi olasılığı da çoğalmaktaydı. Zaten Sicilya Kralı ve imparator II. Friedrich'in Haçlı seferine çıkma hazırlıklarının ileri seviyede olduğu da duyulmuştu. Sultan Kamil yapılan bir harp meclisinde bu fikirlerini diğer komutanlara kabul ettirdi ve sel sullarından mahsur kalan Haçlı ordusunun teslim olması için, Sultan Kamil'in eski tekliflerinin bazılarını de içeren, bir antlaşma teklifi yapılması kabul edildi.

Haçlılar bu teklifleri kabul ettiler ve bir teslim antlaşması yapıldı. Bu teslim antlaşma şartlarına göre adada mahsur kalan Haçlı esir olarak teslim olacaklardı. Dimyat kalesindeki Haçlı savunucular da bu kaleyi Sultan Kamil'e terk edeceklerdi. Bu kale boşaltılıp Sultan Kamil'e tamamen teslim edilince, esir olmuş Haçlılar geri verilecekti. Bu şartlara ek olarak Eyyubiler ile Haçlılar arasında 8-yıl yürürlükte kalacak bir barış antlaşması imzalanacaktı. Son olarak Sultan Kamil, eğer bulunursa "Gerçek istavrozu" da Haçlılara teslim edecekti. Fakat bu son şarta uyulmadı; çünkü aramalara rağmen gerçek istavrozun kaybolmuş olduğu anlaşıldı.

Sonuçlar

Yirminci yüzyılda Haçlı seferleri hakkında gayet ayrıntılı ve derin bir araştırmacı olarak kabul edilen Fransız tarihçisi Grousset Avrupalı Haçlılar açısından bu seferin sonuçlarını şöyle özetlemiştir:

Bu Haçlı seferi Hristiyan Haçlılar için tamamıyla başarısız olmuştur. Haçlılar hiçbir gelişme sağlayamamışlardır. Haçlı ordusunun önemli sayılabilecek kısmı ise teslim olmuştur. Haçlılar imzalanan teslim olma antlaşması ile felaketin eşiğinden geri dönmüşlerdir. Bu Haçlı seferi Orta Doğu'da Frank Kutsal ülkeleri arazilerine yerlemiş olan Hristiyan Franklar ile Avrupa'dan gelen Hristiyan Haçlı güçleri düşünce ve tavırları arasında büyük bir uçurum olduğunu açıkça ortaya çıkartmıştır. Avrupa'dan gelenler Müslümanlara karşı hiç müsamaha tanımadan onları öldürmek; Kudüs'ü ve etrafını Hristiyan olmayanlardan tamamıyla temizlemek ve Filistin, Suriye ve hatta Mısır'da yeni Hristiyan koloniler kurmak hedefini gütmekte idiler. Orta Doğu'ya yerleşmiş olan Latinler ise sayılarının azlığı dolayısıyla Orta Doğu'da bulunan politik gerçeklere uymak istemekteydiler. Beşinci Haçlı Seferi Batı Avrupa'nın (1220'den itibaren Papalık Devleti ve Katolik kilise halkının ve daha sonra Almanya Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu'nun) Suriye, Filistin ve Mısır'da gelişmiş Latin kurumları ve politik gerçekleri hic göz önüne almadan kendi bildiklerini yapmaya kararlı olduklarını açıkça ortaya çıkartmıştır.

Bu Haçlı Seferi'nin kültürel yankıları

Bu Haçlı Seferi'nin tüm başarısızlığı Avrupa edebiyatında yansımıştır. Örneğin bu dönemde yaşayan ünlü Okitanyalı şair Guilhem Figueira bu fiyaskoyu ortaya çıkartan papalık temsilcisi Pelagius ve papa aleyhinde gayet cesur ve şiddetli tenkitler içeren şiirler yazmıştır. Daha ılımlı bir ünlü Okitanyalıı sair olan Görmonda de Monpeslier ise Papa'ya karşı tenkitlere cevap veren "Greu m'es a durar" adlı ünlü şarkı şiirini hazırlamış ve bu şiirde Papa ve temsilcisi Pelagious yerine bu fiyaskonun sorumluluğunu "kötülerin aptallıkları" nedenine yüklemiştir.

Türkiye Şehirleri Türkiye Coğrafyası Dünya Şehirleri Dünya Coğrafyası Ülkeler



  • Blog Yazıları


    Email
    KISA KISA
    X



    Folower Button

    Takipçiler

    Company Info | Contact Us | Privacy policy | Term of use | Widget | Advertise with Us | Site map
    Copyright © 2020. merhancag . All Rights Reserved.

    Bilgi Mesajı

    Duvarı Aşamıyorsan Kapı Aç

    Kıssadan hisse Kısa Kısa'da sizi bekliyor...

    facebook sayfamızı takip edebilirsiniz!